1990 Yapımı IT Mini Dizisi Neden Stephen King Romanının En İyi Uyarlaması?

IT eseri Stephen King için fazlasıyla önemli bir eser. Stephen King‘in dehası çoğu zaman sıradan bir anın içinde belirir, tıpkı IT eserini yaratmadan önceki gibi. Bir köprüden geçerken aklına gelen şu karanlık fikirle başladı her şey: Ya köprünün altından bir şey onu yakalayıp suyun içine çekse ve bir daha hiç kimse onu görmese? Bu hayal gücü kıvılcımı, zamanla bin yüz sayfalık devasa bir esere dönüştü.

IT yalnızca 1986 yılının en çok satan ciltli romanı olmadı, aynı zamanda modern korku edebiyatının dönüm noktalarından biri haline geldi. Romanın başarısı yıllar boyunca çeşitli uyarlamalara yol açtı; 2017 yapımı IT: Part 1 halen tüm zamanların en çok hasılat yapan korku filmi olarak anılıyor. Ayrıca bu yıl gösterime giren IT: Welcome to Derry dizisi köklerin daha derinine inmeyi amaçlıyor.

Ancak tüm bu yeni uyarlamalardan önce, yönetmen Tommy Lee Wallace, 1990 yılında romanın ilk ekran uyarlamasıyla televizyon tarihinde önemli bir iz bıraktı. Aslında proje başlangıçta on saatlik bir epik yapım olarak planlanmış, senaryosunu Carrie uyarlamasının da yazarı olan Lawrence D. Cohen kaleme almıştı. Projeyi ilk olarak yönetmesi düşünülen isim ise ünlü korku ustası George Romero idi. Fakat daha sonra yapım yalnızca iki adet doksan dakikalık bölüm halinde yayınlanacak şekilde yeniden şekillendirildi. Bu kısıtlamalara rağmen ortaya çıkan mini dizi, nesiller boyu etkisini sürdüren güçlü bir kült statüsü kazandı.

Stephen King Eserlerinin Kara Kule ile Bağlantısı

Mini Dizinin Korkutucu Kültürel Mirası: Pennywise

Mini dizinin başarısının en görünür sebebi tartışmasız Pennywise karakteriydi. Bugün pop kültürde tüyler ürpertici palyaço figürü sıradan bir yaratık haline gelmiş olsa da 1990’da bu kavram henüz yerleşmiş değildi. Stephen King’in kaleme aldığı en ikonik kötülerden biri olan Pennywise, makyaj sanatçısı Bart Mixon’ın yaptığı ürpertici tasarımla ve Tim Curry’nin unutulmaz oyunculuğuyla ekranlara taşındı. Tim Curry’nin yarı şakacı yarı kabus gibi duran yorumuyla yarattığı etki, bugün bile insanların palyaçolardan korkmasına neden olacak kadar güçlü. Rol için Alice Cooper gibi başka adaylar düşünülmüş olsa da sonunda Curry’nin seçilmiş olması, mini dizinin kaderini belirleyen en kritik noktalardan biri oldu.

Ancak IT’in gerçek başarısının merkezinde Pennywise değil, Losers Club (Kaybedenler Kulübü) vardı. Bill, Ben, Bev, Mike, Eddie, Richie ve Stan’den oluşan bu grup; dışlanmış çocukların arkadaşlık, dayanışma ve hayatta kalma hikayesiydi. Pennywise’ın Bill’in kardeşi George’u öldürmesinin ardından birleşen bu çocuklar, Derry’nin gizemli karanlığının karşısına dikildi. Romanın kalbindeki insancıl ton, Cohen’in senaryosunda aynı güçle hayat buldu. Mini dizinin ilk gecesi çocukluk dönemine odaklanıyor ve genç oyuncuların performansları olağanüstü bir uyum sergiliyor. Jonathan Brandis’in Bill rolündeki sakin karizması, Brandon Crane’in Ben rolündeki kırılganlığı ve Emily Perkins’in Bev rolündeki duyarlı gücü hâlâ hatırlanıyor. Bu sahicilik hissi, Stand By Me gibi klasik King uyarlamalarını çağrıştıran duygusal bir derinlik yaratıyor.

Dizi yalnızca çocukluk dönemini değil, aynı zamanda karakterlerin yetişkinlik dönemindeki geri dönüşünü de işliyor. Yıllar sonra Pennywise yeniden uyanınca Losers Club, Derry’ye geri dönüyor ve geçmişle yüzleşiyor. Yetişkin oyuncular çocukluk versiyonlarıyla yakın çalışarak hareket ve mimik devamlılığını sağlamış, izleyiciye aynı kişilerin iki farklı yaşta karşımızda durduğu hissini vermişti. Stanley’nin ilk bölüm sonunda intiharı veya Eddie’nin finalde kendini feda etmesi gibi sahneler basit dramatik araçlara dönüşmeden gerçek bir kayıp duygusu yaratmayı başardı.

Çocukluk ve Eskiler…

Mini dizi yalnızca korku değil, çocukluğa duyulan özlem temasıyla da iz bırakıyor. Küçük bir kasabada geçen sonsuz yaz günleri, sinema salonları, bisiklet turları ve arkadaşlarla geçirilen zaman, evrensel bir duygu dünyası kuruyor. IT romanı için söylenen şu söz mini dizi için de geçerli: IT’i okumanın en iyi iki zamanı vardır, on iki yaşında ve kırk yaşında. Diziye çocukken hayran olanlar için yıllar sonra yeniden izlemek, adeta kendi hatıralarına dönmek gibi.

Losers Club üyeleri de büyüdüler

Zaman geçtikçe bu nostalji duygusuna hüzün de eklendi. Jonathan Brandis 2003 yılında trajik bir şekilde hayatını kaybetti. IT’in anlatmak istediği şeylerden biri geçmişin izlerini taşımanın ağırlığı ise, bu gerçek hayat kayıpları hikayeyi daha da çarpıcı hale getiriyor.

Sonunda IT’in gücü şuradan geliyor: Hem kozmik hem kişisel, hem sınırsız bir korku hem de en saf insan duyguları. Finalde Losers Pennywise’ı sonsuza dek yeniyor. Hayatta kalanlar dağılıyor, ancak Bill Silver adlı bisikletiyle Audra’yı hayata döndürmeye çalışırken umut simgesi yeniden beliriyor. Her şeyin karanlığa gömüldüğü anda hayat tekrar uyanıyor.

IT mini dizisi bugün hâlâ Stephen King’in en iyi uyarlaması olarak anılıyorsa bunun sebebi yalnızca korkuyu değil, insan ruhunu da en saf haliyle yakalayabilmesidir. İnsan, dostluk ve umut hikayesini. Karanlıkla savaşmak için bir araya gelen Losers Club’ı.

Ve belki de bu yüzden, aradan 35 yıl geçmiş olsa bile Derry hâlâ unutulmuyor. Çünkü hepimiz çocukken bir şeylerden korktuk ve bazen büyüyünce bile korkularımızı yenmek için geri dönmek zorunda kaldık.

Kaynak: Fangoria

1990 Yapımı IT Mini Dizisi Neden Stephen King Romanının En İyi Uyarlaması? ilk olarak FRPNET’te yayınlandı.