Ahfeş’in Keçisi

Apaçık bir gerçek kadar, yakalaması zor bir şey yoktur.” Sherlock Holmes’2009

Arap bilginlerinden Ahfeş, öğrencilik yıllarında derslerini ezberler, ardından bir öğrenme yöntemi olarak arkadaşlarına anlatırmış. Ancak zamanla arkadaşları bu sürekli tekrardan usanmış, onu gördüklerinde çeşitli bahanelerle ortadan kaybolur olmuşlar. Ahfeş bir gün bakmış ki anlatacak birini bulamıyor, pratik bir çözüm geliştirmiş; pazardan bir keçi satın almış, derslerini keçiye anlatmaya başlamış. Dinlenildiğini hissetmek için keçinin boynuna bir ip bağlamış ve her cümlesinin sonunda “evet” anlamında başını sallaması için ipi hafifçe çekermiş. Bir süre sonra keçi, bu hareketi refleks hâline getirmiş; Ahfeş konuştuğunda o da başını otomatik olarak sallamaya başlamış.

Bugün hâlâ kullandığımız “Ahfeş’in keçisi gibi başını sallamak” deyimi işte bu hikâyeden doğmuştur. Anlamı açıktır: Söyleneni anlamadan, sorgulamadan, yalnızca uyum sağlamak için onaylamak. Uyum sağlamak sadece belirli çıkarları korumak için belirli bir ritme uymak demek değildir; bu çoğu kez benimsenmiş bir ortamda tutunmak için kullanılan basit ve basitleştirici bir tutumdur!

Körü körüne onay, insanlık tarihinin hemen her döneminde düşüncenin, bilimin ve ilerlemenin önünde bir duvar olmuştur. Orta Çağ Avrupa’sında kilisenin dogmatik otoritesi sorgulanmadan kabul edildiği için bilimsel gelişme yüzyıllarca duraksamıştır. Osmanlı’nın son dönemlerinde de Batı’nın teknolojisi özümsenmeden, yalnızca şeklen yeniliklere baş sallamak, imparatorluğun geri kalmasına yol açtı. “Frenk usulü” denilerek yapılan ıslahatların çoğu, özden daha çok biçime takılı kaldı; bu hâl, koca bir Cumhuriyet tarihinde de çok az zamanlar hariç, aynen devam edegelmiştir.

Photo by Kamil Switalski on Unsplash

Tarih bize hep aynı gerçeği fısıldıyor: Anlamadan onaylayan toplumlar geriler; sorgulayan, araştıran, hür düşüncenin hâkim olduğu toplumlar gelişir ve ilerler. Bugün de toplumsal planda manzara pek değişmiş sayılmaz. Patronunun her sözünü anlamadan onaylayan çalışan, “takım ruhu” adına bireysel fikrini bastıran kurumsal insan; liderin her cümlesini sorgulamadan alkışlayan kalabalık, sosyal medyada doğruluğunu bilmeden bir fikri savunan kullanıcılar… Hepsi modern zamanın refleksle onaylayan yeni keçileri olduklarının farkında bile değiller. Bu refleks kısa vadede “uyumlu birey” görüntüsü verse de uzun vadede hem bireyi iradesiz ve kendine saygıdan mahrum, hem de toplumu eleştirel düşünceden yoksun hâle getirir. Ne yazık ki “baş sallamak”, bugün bütün dünyada liyakatten daha geçerli bir terfi kriterine dönüşmüştür. “Tak bakarım, tak çakarım; gözlerimi kapar, vazifemi yaparım.” Bu zihniyetin değişmesi, daha anaokulunda verilmesi gereken bir eğitim sürecine muhtaçtır.

Öte yandan günümüzde bu mesele daha da ironik bir boyuta taşınmıştır. Artık yapay zekâ çağındayız; insanlar yazarken, araştırırken, hatta karar verirken bile algoritmalara danışıyor. Ancak burada da tehlike aynı: Gelen yanıtları sorgulamadan “doğru” kabul etmek! Yapay zekâ güçlü bir yardımcıdır ama unutmayalım, onun da bir Ahfeş’i vardır… Veri tabanlarını hazırlayıp hükmeden insanlar! Eğer bu insanlar önyargılıysa veya kötü niyetliyse (ki çoğu kez öyle olduklarını kabul ederiz), dijital keçiler (yapay zekalar) bize her zaman baş sallayacak ve bizi de kendilerine uydurmaya çalışacaklardır.

Bütün bu sebeplerle her cevabı mutlak doğru saymak yerine, farklı kaynaklardan teyit etmek; 5N 1K sorularını (ne, nerede, ne zaman, nasıl, niçin, kim?) sormaktan vazgeçmemek gerekir. Onaylamak kolay ve konforludur; sorgulamak ve araştırmak zahmetli ve hatta sıkıntılıdır. Ancak ilerleme hiçbir zaman baş sallayanlardan gelmemiştir; düşünerek harekete geçenlerden gelmiştir. Bugün sosyal medya aracılığıyla yayılan yüzeysel bilgiler, insanların ilgilerine göre sınırlanıp sıralanmış algoritmalar ve sahte hesaplar eliyle dolaşıma sokulmakta; böylece zihin kontrolü, gönüllü bir teslimiyete dönüşmektedir. “Ben düşünmüyorum, algoritma benim yerime düşünüyor” diyen insanların ezici bir çoğunlukta olduğu çağdayız.

Kendimize şu soruyu sormamız gerekir: Gerçekten anladığımız için mi onaylıyoruz yoksa bu onay bize kısa süreliğine bir konfor alanı mı açıyor? İster ana akım medyadan ister dijital mecralardan gelsin; bize sunulan her haber, bilgi ve fikri sorgulamak gerekir. Bu tutum, çağdaş bir zorunluluk hâline gelen “medya okuryazarlığı” bilincine ulaşmanın da ilk adımıdır. Medya okuryazarlığı, bireyin radyo, televizyon, gazete, dergi ve en önemlisi sosyal medya (!) gibi mecralara erişmekle kalmayıp, onları eleştirel bir gözle çözümleme, anlamlandırma ve yeniden üretme becerisidir!

Photo by Austin Distel on Unsplash

Medya, bireyin dünyayı nasıl algılayacağını biçimlendiren görünmez bir güçtür. Bu nedenle bireylerin onlara sunulan bilgiyi kritik, analitik ve hür bir şekilde değerlendirmesi hayati öneme sahiptir. Günümüzde medya, yalnızca bilgi aktarmakla kalmıyor; kimi zaman gündem belirliyor, hatta gerçeklik inşa ediyor. Bu inşa sürecine sorgusuz katılmak, çeşitli kanallardan ulaşan bilgi ve haberleri fikir yürütmeden onaylamak, dijital çağın yeni baş sallama biçimidir.

Bu etkiye maruz kalmamak için bireylerin uygulayabileceği bazı yöntemler vardır:

Günlük haberleri tek bir kaynaktan değil, farklı görüşlerden okumak; medya kuruluşlarının sahiplik yapısını ve çıkar ilişkilerini araştırmak; yazarların ideolojik eğilimlerini bilmek, karşıt görüşlere de alan açmak; en önemlisi de bilgiyi akıl, mantık, bilim ve kaynağının güvenilirliği süzgecinden geçirmek…

Sonuç olarak ister bir derste ister bir toplantıda ister sosyal medyada olsun; her baş sallama sadece bir onay değil, çoğu kez bir teslimiyet anlamı taşır. Ahfeş’in keçisi masumdu; çünkü gerçekten anlamıyordu. Peki ya biz? İnsan olarak birer anlam varlığı olmamıza rağmen ve farklı düzeylerde de olsa anlama kapasitemiz olduğu hâlde neden hâlâ her şeye kolayca baş sallıyoruz? Ve neden bugünümüzü ve geleceğimizi ipotek altına alacak yanlış bilgi ve yalan habere bu kadar teşneyiz? Yalanı ve yanlışı kolayca kucaklamak ne kadar da konforlu hâle getirilmiş!

Bu yazıyı beğenip faydalı bulduysanız dilediğiniz kadar alkışlayıp sosyal medya hesaplarınızda paylaşarak daha çok kişiye ulaşmasına destek olabilirsiniz… İlginize teşekkür ederim.

Kaynak linklerim:

Ahfeş’in Keçisi was originally published in Türkçe Yayın on Medium, where people are continuing the conversation by highlighting and responding to this story.