Çocuklar İçin Hikayeler Serisi 1

Anton Mauve çoban ve koyunlar tablosu

Köpek Davası

Dağın yamacına yaslanmış, ıssız bir köyde, güneş, alnının teriyle parlayan Ali’nin sırtını ısıtıyordu. Sürüsü, otların arasında kaybolmuş, yayılıyordu. Yanında sadece Cesur vardı. Cesur, sürünün de, Ali’nin de bekçisi; iri yarı, aslan yürekli, bir o kadar da sakin bir köpekti. Gözleri, efendisine duyduğu sadakatin ağırlığıyla bakardı. On yıldır, ne bir kurdun sürüye kıl payı yaklaşmasına müsaade etmiş, ne de bir koyunun yolunu kaybetmesine.

Köy, aşağıda, bir avuç toprak yığını gibi duruyordu. Ali, köye her inişinde içini kemiren bir burukluk hissederdi. Çünkü köyün çocukları, Cesur'un sabrını sınayan bir eğlence keşfetmişlerdi. Başlarını çeken ise, on iki yaşındaki Mustafa’ydı. Mustafa, evindeki gürültünün, kavganın, babası Hüseyin’in içki masasına vurduğu yumrukların gölgesinde büyümüş, o gölgeyi dışarıya, özellikle de savunmasız gördüğü her şeye taşıyan bir çocuk olmuştu. Annesi Fatma ise, kocasının zulmü altında iki büklüm, sesi soluğu çıkmaz, korkuyla yoğrulmuş bir kadındı.

Bir akşamüstü, sürüyü ağıla doğru götürürlerken, çalıların arkasından bir taş fırladı. Taş, Cesur'un yanı başındaki toprağa saplandı. Ardından kahkahalar yükseldi. Mustafa ve iki arkadaşı, ellerinde sopalarla yola çıkmışlardı. Ali, sinirle bağırdı:

— Mustafa! Yeter be! Defolun buradan!

Mustafa, Ali’nin öfkesinden ziyade, Cesur'un hiç tepki vermemesiyle cesaret bulmuştu.

— Korkak köpek! diye bağırdı. Sana taş atarım, sesin bile çıkmaz!

Cesur, sadece kulaklarını dikleştirdi ve Ali’nin yanına daha da sokuldu. Gözlerinde bir tedirginlik vardı. Bu çocuklar, sürünün düzenini bozuyor, koyunları ürkütüyorlardı. Onun görevi buydu; düzene ve sürüye yönelik tehdidi sezmek.

Ertesi gün, daha da ileri gittiler. Sürünün arasına dalıp, koyunları bağırta çağırta koşturmaya başladılar. Cesur, bir o yana, bir bu yana koşuyor, dağılan koyunları toplamaya çalışıyor, bir yandan da çocuklara havlıyordu. Havlamaları artık bir uyarı değil, için için kaynayan bir öfkenin ifadesiydi. İçgüdüleriyle aklı arasında sıkışıp kalmıştı. Çocuklara saldırmak mı, sürüyü korumak mı? İkisini aynı anda yapamazdı.

Mustafa, Cesur'un bu çaresiz halinden zevk alıyordu. Elindeki uzun sopayı sallayarak köpeğin burnuna bir hamle yaptı. Cesur, son bir uyarıyla hırladı. Ama Mustafa, evde gördüğü şiddeti burada tekrarlıyordu. Sopayı, bu sefer vurmak niyetiyle kaldırdı.

O an, Cesur'un sabrı taştı. İçgüdüsü, aklına galebe çaldı. Sürüye yönelik tehdit, artık somut ve vurucu hale gelmişti. Bir sıçrayışta Mustafa’nın koluna atıldı. Dişleri, kalın pardösünün koluyla çocuğun etini deldi. Canı yanan Mustafa’nın çığlığı dağları inletirken, Cesur, yaptığı işin farkına varmışçasına geri çekildi ve sürünün önüne geçti. Isırık derin değildi, ama olan olmuştu.

Köydeki yangın, işte o kıvılcımla başladı.

Mustafa ağlaya ağlaya evine gitti. Hüseyin, o akşamki içkisinin verdiği öfkeyle, köy meydanında bağırmaya başladı:

— Benim oğlumu itin biri ısırdı ha! Gösteririm ben o çobana!

Fatma, oğlunun yarasını sararken, kocasının öfkesinden ve köyün dedikodusundan korkuyor, "Aman sus, başımıza iş açma," diye fısıldıyordu. Ama Hüseyin, evdeki otoritesini köye de yaymak için bulunmaz bir fırsat görmüştü.

Ertesi sabah, Hüseyin ve yanına topladığı birkaç kışkırtıcı, muhtara giderek şikayetçi oldular.

— Çobanın canavar köpeği çocuğumuzu parçaladı! Ya köpek öldürülecek, ya da çoban köyden kovulacak!

Köy kahvesinde köpek meselesi konuşulmaya başlandı. Kimi, "Çocuk da nihayetinde çocuktur," diyor, kimi, "O köpek on yıldır sürüye göz kulak oldu, bir çocuğun canını yakacak hayvan değildir," diye Cesur'u savunuyordu. Ama sesi en çok çıkanlar, öfkenin ve cehaletin peşinden gidenlerdi.

Ali, ağılın önünde, Cesur'un başını okşayarak düşünüyordu. Cesur, suçlu gibi, başını efendisinin eline sokmuş, derin, anlamlı gözlerle ona bakıyordu. Bu gözlerde ne kibir vardı, ne de pişmanlık. Sadece, anlaşılma arzusu. Ali, insanların yargılarının, bir köpeğin saf niyetinden nasıl da kör olabildiğine hayret ediyordu.

Muhtar, işi yatıştırmak için bir toplanma çağrısı yaptı. Köy meydanında toplanan halkın ortasında, Ali, Hüseyin ve Mustafa vardı. Hüseyin, sarhoş aklıyla, olayı abarta abarta anlatıyor, Ali'yi sorumsuzlukla suçluyordu. Mustafa ise, babasının yanında, ısırılan kolunu sergileyerek, bir anda mağdur kahraman oluvermişti.

Sıra Ali’ye geldi. O sade ve derinden konuştu:

— Komşular, dedi, sesi sakin ama yürekten. — Cesur'u on yıl önce, kurt sürüsünün ortasında yaralı halde buldum. İyileştirdim, büyüttüm. O, bana değil, bu köyün sürüsüne adadı kendini. On yıldır, kaç kuzuyu kurttan, kaç koyunu uçurumdan o kurtardı, kimse bilmez. Siz uyurken, o uyumadı. Sizin malınız, onun gözünde kendi yavrusuydu.

Kalabalık susmuştu. Ali, Mustafa’ya baktı.

— Mustafa, dedi.
Sana kızmıyorum. Sen, sopayı kaldıracak yaşa gelmişsin ama yüreğin, evindeki fırtınadan dolayı hâlâ korkuyla dolu. Sana vurulanı, sen de dışarı vuruyorsun. Ama bil ki evlat, gerçek güç, zayıf gördüğüne vurmak değil, kendi içindeki korkuyu yenmektir.

Sonra Hüseyin’e döndü.

— Hüseyin Ağa, dedi.
Senin derdin benimle ya da köpekle değil. Sen, kendinde kuramadığın hakimiyeti burada kurmaya çalışıyorsun. Ama unutma, bir insanın değeri, ne kadar bağırdığıyla değil, ne kadar anladığıyla ölçülür. Oğlun, evde gördüğü korkuyu dışarı taşıyor. Senin aynan işte.

En son, köylülere seslendi:

— Bu dava, bir köpek davası değildir. Bu dava, bizim neye talip olduğumuzun davasıdır. Biz, bir çocuğun yaramazlığının faturasını masum bir köpeğe mı kesip kendimizi mi kaldıralım? Yoksa on yıldır bizi, malımızı koruyan bir dosta vefamızı mı gösterelim? Köpeği öldürürsek, bir çocuğun yarasını sarmış olmayız. Ama kendi yüreğimizdeki vefasızlığın yarasını büyütürüz. İnsan, ancak şefkatle, adaletle ve akılla yaşar. Yoksa hepimiz, içimizdeki o ilkel hırsların kölesi oluruz.

Ali’nin bu sözleri, meydandaki herkesi, kendi evlerine, kendi yüreklerine döndürdü. Hüseyin, öfkesinin altındaki ezikliği görür gibi oldu. Fatma, belki de ilk kez, kocasına değil, doğru söze yakın durma cesareti buldu. Mustafa, Cesur'a değil, aslında kendisine korkunç bir şey yaptığını anlamaya başladı.

Muhtar, ayağa kalktı.

— Ali’nin sözleri, bize hepimizin unuttuğu bir gerçeği hatırlattı, dedi.
— Bu dava kapanmıştır. Mustafa’nın yarası geçer. Ama Ali’nin yüreğinde ve Cesur'un sırtında, bu köyün vefasızlığının yarası kalır. Bundan sonra kim ki sürüye, köye bir hizmette bulunur, onun kıymetini bileceğiz.

Kalabalık dağılırken, Hüseyin, oğlunun kolundan tutup evine doğru yürüdü. Yüzünde hezimetten çok, düşünceli bir ifade vardı. Ali ise, sürüsünün ve Cesur'un yanına döndü. Cesur, kuyruğunu sallayarak onu karşıladı. Güneş, artık batıya yönelmişti ve uzun gölgeler düşürüyordu yere. İnsanın içindeki kurtla, insanı yenme savaşı, bu küçük köyde, bir "köpek davası"nın perdesi arkasında bir kez daha sahnelenmişti. Ve o akşam, herkes, kendi vicdanının sesiyle baş başa kalmıştı.

Çocuklar İçin Hikayeler Serisi 1 was originally published in Türkçe Yayın on Medium, where people are continuing the conversation by highlighting and responding to this story.