Depresyon Nedir Ki ?
Ölüme yaklaşmak değil de yaşamaktan uzaklaşmak sanki.
Bu konu benim uzun zamandır yazmaktan kaçtığım bir konu. Fakat yazma arzusundan da geri duramıyorum.
Majör depresyon tanısı aldım uzun zaman evvel. Eylül 2021’de ilk kez, zor da olsa kendimi bir hekimin önüne atabilmiştim.
“Ben yarın sabah uyanmayı anlamlı bulmuyorum, bu konuyla siz ilgileniyorsunuz sanırım.” demiştim.
Hekim hanım halime çok endişelenmiş olacak ki (sonradan öğrendiğim kadarıyla) uygun gördüğü ilaca epey yüksek bir dozdan giriş yapmıştı. Daha önce beyin kimyasıyla hiç oynanmamış olan zavallı ben, bir gökdelenin tepesinden aşağı atılmış gibi hissediyordum. Yan etkiler ilk 2 ay boyunca oldukça zordu. İnsan o dönemde bir çok şey düşünüyor.
“Keşke gitmeseydim doktora!” bile diyor beyni. Üçüncü aydan sonra tekrar insan gibi hissedebilmeye başlamıştım.
O dönemki günlüklerime baktığımda kötü olduğum dönemleri tarihlerdeki boşluklardan anlıyorum. Tekrar düzenli yazmaya başladığım dönemler, ilacın faydasını görmeye başladığım dönemler. O zamanlar sebebi asla bulunamayan kronik ağrılarım vardı. Bir yıldır da o ağrılarla mücadele ediyordum. İlacın ağrılarıma da iyi geleceğini söylemişti hekim. Özellikle sabahları ağrıdan perişan halde uyanan ben, depresyonla birlikte yataktan çıkamaz hale gelmiştim. İlacın faydasını görmeye başladığımda çevremdekilere “Siz gerçekten sabahları böyle mi uyanıyorsunuz?” diye sormuştum. Nasıl bir his olduğunu hâlâ hatırlıyorum. Zaten sahip olmam gereken temel bir hak elimden zorla alınmış, sonra da bin bir savaş sonrası geri kazanmışım gibi…
Yeni yılın başları gibiydi sanırım. İlaç yüzünden aldığım kilolar canımı çok sıksa da gerçekten çok iyi hissediyordum. Doktora gidip “Tamam, ben iyileştim, hadi bırakalım ilacı artık.” dedim. Kadının yüzündeki o gülümseme hâlâ gözümün önüne gelir. “Bu öyle bir şey değil, kış ortasında ilacı bırakırsanız geri dönecek ağrılara dayanmanız çok zor olur. Baharı bekleyelim.” demişti. Üzgün çıkmıştım o gün hastaneden. Şimdi düşünüyorum da ne kadar umutluymuşum.
Bahar olduğunda çok iyi hissediyordum ve ilacı bırakmaya hazırdım. “Bu ilaç sizin için zararlı değil, hayat kalitenizi artırdı. Bir süre daha kullanmanızı öneririm. Fakat çok istiyorsanız tedaviyi bitirebiliriz.” dedi.
Ben havalara uçtum. 2022 Mayısıydı. “Hemen!” dedim. “Hemen bitirelim.” Sanki bok var!
KURAL 1 — Doktorun tedavi önerilerine kulak ver.
Onlar hikâyenin devamını biliyorlar.
İlacı bıraktıktan sonra yoğun bir tempoya girdim. Kiloları verdim. Işıl ışıl parlıyor ve kendimi çok başarılı hissediyordum. Zor bir süreç atlatmıştım ve zafer kazanmıştım. Beni bir çöp kovasına koyup kapağı kapatmışlardı ve ben sonunda güç bela o kapağı açıp kendimi dışarı atmıştım.
Ben sandım ki bir daha hiç o çöp kovasına dönemem. Bir kere çıktım oradan, bir daha girer miyim? Hatta sandım ki çöp kovası diye bir şey yok artık. O çok geride kaldı, benden çok uzaklarda bir yerlerde…
Uzunca bir süre fena gitmedim. Ağrılarım hemen geri dönmedi. Hâlâ bazı dönemler ciddi ataklar yaşıyordum ama hiç eskisi kadar kötü olmuyordum. Ruh halim konusunda ise dalgalanmalar mevcuttu. Bazen çok iyi oluyordum. Bu iyilik hali 2–3 hafta sürüyordu. Sonra bir anda en dibe iniyordum. Sanki o depresyon döneminde gibiydim; yataktan kalkmak zorlaşıyordu. Bu kötülük hali de 10 gün civarı sürüyordu. Başlarda ne olduğunu fark etmedim bile.
Hayatın içindeki normal bir döngü gibi gelmişti. Kötü olduğum zamanlara hemen bir kulp buluyordum:
Kalbim kırıldı… Geçen hafta çok yoruldum… Hasta gibiyim… Bla bla…
Bahane çok tabii. İnsan zihni o kadar puşt ki!
2023 Eylül’e kadar normal hayat döngüsü sandığım bu halde ilerledim. Tüm bu süreçle ilgili birçok kişisel detayı atlıyorum bu metinde. Hikâyenin en başında yani 2021’deki depresyonumun başlamasında da büyük etkisi olan bir konu vardı: pek sevgili engelli kedim Lapis…
O dönem çok ağır hastalıklar yaşamaya başlamıştı. Art arda ameliyatlar oluyor, her doktor “çok yaşamaz” diyordu. Zaten pandemi sebebiyle işlerim çok kötüydü. Bir de veteriner masrafları üstüme dağ olmuştu. Kendi ağrılarım da üstüne gelince zihnim pes etmişti. Bu süreç hiç durmadan devam etti. Lapis hiç iyileşemedi. Ameliyatlar devam etti.
2023 başlarında bizim için “stabil” denecek kadar güzel bir noktaya geldik. Çok sürmedi.
2023 Haziran’ında Lapis hiç beklemediğimiz bambaşka bir hastalık sebebiyle kötüleşti. Korkunç 2 ay geçirdik. Nöropatik ağrılar yüzünden krize girip kendini ısırarak parçalamaya başladı. Bunu beklemiyordum.
Birçok doktora gittik. Çok ağır ilaçlarla süreci değiştirmeye çalıştık. İşe yaramadı.
18 Ağustos 2023’te Lapis gözlerini yumdu.
5 yıldır ona bir bebek gibi baktım. Tuvalet ihtiyacı, beslenmesi, ilaçları, pansumanları… Gerçek anlamda tüm hayatım ona göre şekillenmişti.
Ve bir sabah uyandım. Tüm hayatımı yöneten o şey, yok.
Yataktan kalkmama gerek yok çünkü Lapis’in ilacını vermem gerekmiyor. Ona tuvaletini yaptırmam gerekmiyor.
Hiç!
Hiçbir sebebim yok…
Ertelenmiş yaslar iyi değildir. Bunu çok iyi biliyorum. O sebeple gerçek anlamda çok derin bir yas tuttum.
İlk depresyonumda da kimse gelip benimle ilgilenmemişti. Herkes “Boşuna canını sıkıyorsun, haline şükret.” deyip geçiştiriyordu.
Kimse gelip yatağımın yanındaki bisküvi çöplerini kaldırıp bana bir çorba yapmadı.
Bu yas sürecinde de elbette öyle oldu.
Dostlarım, arkadaşlarım, ailem… Hepsi benimle birlikte ağladı. İlk 2 hafta hep beraber ağladık. Çok iyi geldi.
Sonra hepsi kendi hayat rutinlerine geri döndü tabii ki. Ne yapabilirlerdi ki?
Şimdiki aklım olsa o hafta tekrar doktora giderdim. “Ben böyle bir şey yaşadım.” diye anlatırdım.
O an asla aklıma gelmedi tabii ki.
Yas süreci o kadar derinden, o kadar sinsice çok ağır bir depresyona dönüştü ki fark ettiğimde her şey için çok geçti.
Bir dostum ziyarete gelip “Gel hadi, duşa girmene yardım edeyim.” deyip beni banyoya götürdüğü an bir anda gördüm etrafı…
Çöp kovasının içindeydim. Ve orada olduğumu fark etmemiştim bile.
Ben o çöp kovasına bir daha hiç girmeyeceğim, o kapak hiç kapanmayacak sanmıştım!
KURAL 2 — Depresyon tekrarlama ihtimali çok yüksek bir hastalıktır.
Tekrar yaşayabileceğini hiç unutma.
Eylülden marta kadar geçen süreye dair pek bir şey hatırlamıyorum. Her şey çok silik. Sanki o dönemde ben yokmuşum gibi.
Sanırım mart civarıydı, “Ben depresyondayım, doktora gitmeliyim.” diye geçirdim aklımdan.
Fakat…
Duş almakta zorlanan birinin; kendine doktor bulup, randevu alıp, randevu gününde kalkıp hazırlanıp toplu taşımaya binip doktora gitmesi ve bir saat boyunca hiç tanımadığı birine hikâyesini anlatması…
Bunun ne kadar zor bir şey olduğunu sadece daha önce ağır depresyon yaşayanlar anlayabilir.
Mart ayında aklımdan geçirdiğim şeyi haziranda hayata geçirebildim.
Keşke bir yakınım beni alıp götürseymiş. Hepsinin haberi vardı halimden. Hepsinin gözleri önündeydim.
KURAL 3 — Dostlar bazen gözlerinin önündeki kara deliği görmezler.
Görseler de umursamazlar.
O kara delikten kendin çıkmalısın.
Doktora gittiğim günü hatırlıyorum. Metroya binmek beni o kadar korkutmuştu ki inince çarpıntım olmuştu. Minik bir panik atakla girdim doktorun odasına.
Hemen bana su verdi ve:
“Burası size güvenli görünüyor mu? Değiştirmemi istediğiniz bir şey var mı?” dedi.
“Nasıl yani?” dedim.
“Camları açabilirim, ışıkları açabilirim… Nasıl rahat hissederseniz.” dedi.
Sanırım uzun zamandır ilk defa biri benim bir ihtiyacımı sormuştu.
Aptal gibi baktım doktora.
Konuşmaya başladığımızda “Ben artık fena değilim. Geçtiğimiz aylarda kötüydüm ama buraya gelebildiğime göre bence şimdi iyiyim.” dedim.
Al işte, yine aynı gülümseme!
“Keşke çok daha önce gelebilseydiniz.” dedi.
Aynı hafta kendime bir psikolog buldum ve terapiye de başladım.
Hayatımda verdiğim en doğru karar, psikiyatriste ve psikoloğa aynı anda başlamaktı.
İlaçlara başlamak elbette çok iyi geldi. Bu sefer yan etkiler daha hafif ve daha farklıydı. Asla yemek yiyemedim. Uyuyamadım.
İlk ay 4 kilo verdim.
Kontrollerime düzenli gittim. Kullanacağımız doza yavaş yavaş çıktık. Sonra sabitledik.
Katılmak istediğim bir etkinlik vardı. Müzik kursumla birlikte 1 haftalık eğitim kampı. Hem tatil hem eğitim. Harika olur diye düşündüm.
Bir hafta benim için çok uzun süre. Ben bir hafta annemlerin evinde bile kalamıyorum.
Evden uzakta olmak zaten zor bir şey; bir de kalabalık bir etkinlik, çadır kampı…
Bu benim için büyük ve korkutucu bir sınav olacaktı.
Terapistimle ve doktorumla endişelerimi paylaştım. İkisi de bununla başa çıkabilecek kadar iyi durumda olduğumu söyledi. Bana iyi geleceğini düşündüler.
Ben de öyle düşündüm. Ama içimden bir his “Sana göre değil.” diyordu.
KURAL 4 — İçindeki hissi dinle.
Bilim her zaman doğruyu söyleyemez.
Seni senden daha iyi kimse tanıyamaz.
Kamp alanına vardığımız an, eğer kendi arabamla gitmiş olsaydım direkt geri dönerdim. O kadar ani ve güçlü bir histi.
Çok zorlandım.
Oradaki arkadaşlara sürecimden bahsettim. “Beni biraz idare edebilir misiniz?” dedim.
Benden daha genç, ışıl ışıl çocuklardı. Ellerinden geleni yaptılar.
Fakat pek faydası olmadı.
Terapistin verdiği kâğıtları okuyup kendimi rahatlatmaya çalışıyordum ama işe yaramadı.
Döndüğümde öyle kötüydüm ki o hafta terapime ve doktor randevuma da gitmedim.
Sonraki hafta terapistimle görüştüğümde “Beklediğimiz gibi olmamış. Çok tetiklenmişsiniz.” dedi.
Sanırım ilk defa beni neyin beklediğini bilerek o çöp kovasının kapağının üzerime kapanışını izledim.
Bu sefer korkmadım.
Yalnız değildim.
Doktorum vardı. Terapistim vardı.
Ben artık o kapağın açılabildiğini biliyorum.
Burada kalmayacağım.
Mutlaka çıkacağım.
Bunu bilmek o kadar fark yaratıyormuş ki…
Bu rahatlığın içinde bir anda bambaşka bir gerçekle yüzleştim:
“Ben neden bu kadar dayanıksızdım?
Tatile gittiği için depresyona giren insan olur mu be!?
Bu nasıl bir saçmalık?”
Hayatımın kalanını doktorumun söylediği yeni ilaçları deneyerek, bana ne iyi geliyor ne kötü geliyor gözlemleyerek mi geçireceğim?
Her an kırılmaya hazır cam bir küre gibi, masanın ucunda durarak mı?
Ne kadar devam edecek bu illet hastalık?
İlkinde “Olur böyle şeyler.” dedim.
İkincisinde “Kayıp yaşadım, ondan.” dedim.
Üçüncüsü için bulduğum tek sebep:
“Ne kadar zayıf, iğrenç, dayanıksız bir insan olduğumdu.”
İnsanın kendine gösterdiği gaddarlığından kimse koruyamıyor.
Sanırım 5 ay sürdü bu depresyon.
Çok daha kısa ve çok daha işlevseldi. Tabii bunda doktorumun başka bir ilaca geçip dozu yükselterek beynimi “iyi olduğuma” inandırmasının etkisi büyük.
İyi bir stratejiydi. O ilaç bana 12 kilo aldırıp başka bir memnuniyetsizliğe sürüklese de gerçekten çok iyi geldi.
İlaç bana verilen bir doping gibiydi.
Yerde sürünürken biri gelip ağzıma o ilacı sürdü ve ben ayağa kalktım.
Terapistim ise:
“Ayakta olman yetmez, hadi seni yola hazırlayalım.” dedi.
Bana öz sevgiden bir zırh verdi.
Bu zırh, başıma gelecek olumsuzlarda kendimden nefret ederek açacağım yaraların önüne geçti.
Sonra elime bir kılıç verdi.
Bu da benim alanıma gereğinden fazla giren insanlara nerede durmaları gerektiğini gösteren çizgiyi çizmem içindi.
Ben bazen o kılıcı çizgi çizmek için değil, kafa kesmek için kullandım.
Çünkü sınırı çizmekte geç kalmıştım; fazla yakınımdalardı.
KURAL 5 — Hata yapma lüksün var.
Her şeyi doğru yapmak zorunda değilsin.
Sen peygamber değilsin.
2025’e girerken yalnızlık halimi anlatırken gözlerimin hemen dolduğunu hatırlıyorum.
Şimdi o hissi pek hatırlamıyorum.
İlaç bana çok iyi gelse de beni zorlayan yan etkileri oldu. Ama aklımı kafamın içinde tutabilmek her şeyden önemliydi.
Hâlâ bazen bu dünyada bulunmayı anlamsız buluyorum.
Yok olma isteği hâlâ içimde, derinlerde bir yerlerde var.
Eskiden sabah gözümü açtığım andan uyuyana kadar sadece bunu düşünüyordum.
“Neden buradayım?
Bu saçmalıklarla neden uğraşıyorum?
Zorunda mıyım burada olmaya?
Gitmeye hakkım olmalı…” diyordum.
Şimdi bunlar çok derinden gelen fısıltılar gibi.
Hani yıllar önce çok gerçekçi bir kabus görmüşsündür ve silik silik hatırlıyorsundur ya…
İşte öyle.
İlacı bırakma sürecimi doktorum ve terapistim çok güzel ilerlettiler.
2025 Eylül’de doz düşmeye başladık, ekim sonunda kullandığım iki ilaçtan birini tamamen bıraktık.
Diğeri zaten çok daha hafif bir ilaçtı. Ona bir süre daha devam edeceğim.
Bir ay bitti.
Ve ben…
Beni çöp kovasından çıkaran, yerlerde sürünürken ayağa kaldıran ilaç olmadan…
Savunmasız hissetmiyorum.
Zırhım ve kılıcım elimde.
Sadece çabuk yoruluyorum.
Sık sık durup kendimle konuşmaya ihtiyaç duyuyorum.
Yorulduğumu, sendelediğimi, ilerlemekte zorlandığımı eskiden sadece ben fark ederdim.
Ama bu süreçte dostlarım arasında yaptığım büyük değişim sayesinde artık yakınımda olan insanlar bunu fark edebilen insanlar…
KURAL 6 — Yakınına alacağın insanları doğru seçersen
kendini anlatırken daha az yorulursun.
En yakınlarımı revize ettim.
Sırdaşlarımı, derin sohbet ettiklerimi, aşkımı, eskiden dostum olanları…
İyi seçtim.
İyi konumlandırdım.
“Yeniden doğmuş” gibi hissediyorum diyemem ama çok daha güçlü hissediyorum.
Zırhım varken kimse canımı yakamazmış gibi geliyor.
Babaannemin bir lafı vardı:
“Kendini zebil etme.”
Yani kendini ziyan etme, harcama.
Bu yeni versiyonumda kendimi önce kendimden, sonra da “Ben seni düşündüğüm için böyle söylüyorum.” diyen yakınlarımdan koruyorum.
Çünkü ben artık beni gerçekten düşünen insanların nasıl davrandığını biliyorum. Gördüm.
Kimseye kendimi sevdirmeye çalışmıyorum.
Kimseden onay beklemiyorum.
Kimseden şefkat dilenmiyorum.
Kimseden…
Arkadaşlarımdan annem olmalarını beklemiyorum çünkü artık ben de onların annesi olmak istemiyorum.
34 yaşında bir kadın olarak artık çöp kovalarını da kabullendim. Oradalar. Orada olacaklar. O kovaya girmem de normal. Artık oraya girmenin benim hatam olmadığını da biliyorum. Oraya tekrar girersem de tekrar çıkabileceğimi çok iyi biliyorum.
Not: Çevrenizde depresyon yaşayan sevdiğiniz biri varsa, lütfen sadece orada olun. Onu “düzeltmek” zorunda değilsiniz. Basit, hayati ihtiyaçlarını karşılamasına yardımcı olun ve mümkün olan en kısa sürede profesyonel destek almasını sağlayın.
Terapistime ve doktorlarıma özel teşekkür etmek isterim:
Psk. Fatih Bey, Dr. Elvan Bey, Dr. Ümit Bey, Dr. Serdar Bey…
İyi ki varsınız. Çok iyi yol arkadaşlarısınız. Teşekkür ederim.
DEPRESYON NEDİR Kİ ? was originally published in Türkçe Yayın on Medium, where people are continuing the conversation by highlighting and responding to this story.