Gül Bahçesinin Sonuna Yürüyen Adam

Bir gün bir adam gözlerini sonsuz gül bahçesinin önünde açmış. Demir kapıdan içeri girmeden kafasını şöyle bir uzatmış ve burnuna harika kokular gelmiş. İlk adımını atmadan bir el omzundan tutmuş ve bu adamı durdurmuş. ‘Dikkat et adem, bu gül bahçesine girersen ve nerede duracağını bilmeyip yürümeye devam edersen en sonunda elinde hiçbir şey olmayabilir. Girmek istediğine emin misin?’ Adam dinlememiş, tek bir kelime etmeden bu sonsuz bahçeden içeri girmiş. Sağı solu güllerle dolu, ortadan yürümesi için bir patika varmış. Güllerin hepsi o kadar güzel gözüküyormuş ki ilk adımında ne yapacağını bilememiş ve ilk gördüğü gülü koparmış. Bir süre o gül ile yürümeye devam etmiş. Onu koklamış, okşamış ve benimsemiş.

Yürümeye devam ettikçe gözüne başka güller çarpmaya başlamış, elimdeki bu gülü neden bırakıp başka bir gül seçmeyeyim ki diye düşünmüş ve elindeki, ilk gülünü yola atmış. Birkaç adım sonra siyah bir gül görmüş, adeta çılgına dönmüşçesine üzerine gitmiş ve onu da dalından koparmış. Daha önce hiç böyle bir gül görmediğini, bir daha da asla böyle bir gül göremeyeceğini düşünmüş. Onunla beraber uzun bir süre yürümeye devam etmiş. Gerçekten de yolun devamında başka bir siyah gül ile karşılaşmamış. Ama adem ya işte, düşünmüş, düşünmüş. Siyah gül varsa elbet farklı renklerde de güller vardır diye düşünmeye başlamış. Bu düşünce aklını öyle kemirir hale gelmiş ki, siyah gülü hiç düşünmeden arkasında bırakmış ve patikada ilerlemeye devam etmiş. Ancak yolda karşısına sadece kırmızı güller çıkmaya devam etmiş. ‘Evet, hepsi birbirinden güzel olabilir ama o siyah gül bir başkaydı, onun gibi kokan bir gülü nereden bulacağım.’ demiş.

Biraz daha yürüdükten sonra kırmızı güllerin arasında, gövdesi çok daha uzun bir şekilde yükselen beyaz bir gül görmüş. Gözlerine inanamamış, böyle bir saflık, ilahi bir yaratılış olamaz diye düşünmüş kendi kendine. Hemen gidip o gülü kendine almış. Koklamış ancak hiçbir şey hissedememiş. Bu gül kendisine herhangi bir koku vermiyormuş. Ancak o kadar güzel gözüken bir gülmüş ki bu, kokusu olmamasına rağmen bir süre yanında tutmaya karar vermiş. Daha sonra görüntüsünden sıkılınca bu gülü de bir daha görmemek üzere arkasında bıraktığı patikanın üzerine fırlatmış.

Uzun bir süre karar veremeyerek yürümeye devam etmiş, artık etraf siyah, beyaz ve kırmızı güller ile dolup doluyormuş. Bir daha bulamayacağım, karşılaşamayacağım dediği güllerden milyonlarcası artık çevresini dolamış. Güllere karşı ilgisini kaybettiğini düşünen adem bir süre geri yürümeyi düşünmüş. Geriye döndüğünde üzerinde yürüdüğü yol gül dikenleriyle kaplanmış olduğunu görünce paniğe kapılmış şekilde, keşke attığım güllerden birisi ile yolun sonuna kadar devam etseydim diye düşünüp yürümeye devam etmiş.

O kadar uzun süre hiçbir güle bakmadan yürümüş ki, artık saçları ve sakalları uzamış bu ademin. Fiziksel ve ruhsal olarak iyice zayıflamış. Artık umudunu kaybedip yürüdüğü patikanın üzerine sırtüstü uzanmış. Gökyüzüne gözlerini dikerken sert bir rüzgar esmiş. Tam da kucağına bir gül düşmüş. Bu gülün rengi daha önce gördüğü hiçbir güle benzemiyormuş. Gülün sadece gövdesi ve dalları ve yaprakları değil, taç yaprakları da yeşilmiş. Yemyeşil bir gül, bazı yerlerinde alacalı bir şekilde sarı renk. Gözleri dolmuş adamın. Büyük bir heyecanla bu gülü alıp patikada koşmaya başlamış, gül ona harika kokusunu ve görüntüsünü vermiş. Bu gül ile beraber sadece yürümemiş, yeri geldiğinde oturmuş. Uzun uzun gülü izlemiş, koklamış. Kendisine bir şey söyler mi diye kulağına yaklaştırmış. Yürümeye devam ederken kafasında tekrar sorular dönmeye başlamış. Eşsiz bir güzellik ve koku. Ama benimle hiç konuşmuyor. Sesi olmadıktan sonra ne yapabilirim ki diye düşünmüş. Hiç düşünmeden bu gülü de bırakmış.

Adem artık gül bahçesinin sonuna gelmiş ve kainatın en güzel güllerinin olduğu bu bahçeden elinde hiçbir gül olmadan çıkmak üzere olduğunu farketmiş. Asıl kötü olan ise etrafında güllerin rengi farketmeksizin hepsinin solmuş olmasıymış. Bahçenin kapısına gelmiş ve girişte onu durduran adamı görmüş. Bu adam ona ‘Son şansın Adem, elin bomboş çıkmaktan iyidir.’ demiş. Adam dalından çürük ve kurumuş bir gülü koparmış. Dalı ellerinde toza dönüşmüş ve rüzgarla beraber bu tozlar adamı bırakıp gitmiş. Adam kapıdan çıkmadan önce gökyüzüne bakmış. Güneş bütün heybeti ile üzerine vurmakta ancak kendisi için herhangi bir gölge oluşturmamaktaymış. Adam her şeyin bittiğini anlamış ve kapıdan dışarı çıkmış. Çıkışta bekleyen adam bir kez daha omzundan tutarak bu adamı durdurmuş ve şunları söylemiş.

‘Dur nereye gidiyorsun? Daha lale bahçesini gezmedin.’

Gül Bahçesinin Sonuna Yürüyen Adam was originally published in Türkçe Yayın on Medium, where people are continuing the conversation by highlighting and responding to this story.