Photo by Vardan Papikyan on Unsplash
“Bizler sahip olduğumuz HAFIZA ve üstlendiğimiz sorumluluğuz. Hafıza olmadan var olamayız, sorumluluk olmadan belki de var olmayı hak etmeyiz.” JOSE SARAMAGO
Bu roman Zeynep, Orkun ve Yapboz Hilmi’nin ana karakterler olduğu bir iç göç, aidiyet ve kimlik romanı… Güzel bir yerde geçen güzel bir serüven.
Zeynep’in dedektif babası Murat ve babaannesi Tütü iş için çağrıldığı Büyükada’ya gider. Onlar evde yokken babası, Zeynep’e göz kulak olması için komşuları Yapboz Hilmi’den yardım ister. Tatlı götürmek için Hilmi Amca’nın evine giden Zeynep hayretler içerisinde kalır. Yapboz Hilmi’nin evinin duvarlarından tavanına kadar her yerinde yüzlerce yapboz tablo vardır! Ancak garip olan tek şey evin her yerinin yapbozla kaplı olması değildir.
Zeynep’in gelişiyle Hilmi Amca’nın da bazı problemleri başlamıştır: dökülmek. Yapboz Hilmi, tıpkı yapboz parçaları gibi “dökülmektedir”. Bu noktada da elbette iş minik dedektif Zeynep ve Orkun’a düşer. Böylece Aşağİstanbul’da yepyeni bir maceranın kapısı aralanır.
OKU-YORUM KISMI:
Yapboz Hilmi, bireysel kimliğini, kültürel kimliğini oluşturmaya çalışırken sürekli bir parçalanma hissi yaşar. Kimliğini kaybetme noktasına gelir, geçmişi hatırlayamıyordur.
Ben bu romanı okurken kafamın bir tarafında hep iç göç, kimlik ve aidiyet temaları oluştu.
İç göç ve kimliklerin “dökülmesi” …
İç göç “nereye aitim?” sorusunu içinde barındırır. (Hangi yapboza aitim de sorgulanır) Köklü bir kopuş, yeni bir toplumsal yapıya uyum sağlama sürecini temsil eder. Bireyin kimliği parçacıklıdır işte bu da yapboza işaret eder. Parçalar döküldükçe Yapboz Hilmi bir iç göç yaşar.
Parçalar dağıldıkça geçmişin yükü, şimdiki zamanın sancısı ve geleceğe dair korkular da canlanmaktadır bana göre. Belki de var olmayı İd, ego, süperegoyu temsil eden yapbozlarla çevrili odada; tavan anı, şimdiyi sembolize ediyorken, sağ ve sol duvarlar da geçmiş ve geleceği simgeliyor olabilir belki. Ve bu yönüyle İstanbul’dur.
Yani, yapbozun her parçası geçmiş ve geleceği temsi eder. Ego, id, süperego arasında gidip gelen içsel parçalanmalar yapboz parçalarıyla sembolleşir.
Parçalar, memleket özlemi…
Yapboz Hilmi’nin hafızasını yitirmesi kültürel belleğini nasıl etkiler?
Dökülüyordu parçalar bir bir.
İşte bu yolculukta aklımda canlanan sorular:
Özlem; özlemek, memleketini, torununu özlemek nasıl bir histir?
Yapboz parçalarının kaybolması, kültürel bir kopuşu anlatmak için kullanılmış olabilir mi?
Yapboz parçaları neyi simgeliyor olabilir?
Orkun ve Zeynep kardeşliği, dostluğu simgeliyorsa Hilmi Amca da yersiz yurtsuz kalmış bir yaşlı adamı simgeliyor diyebiliriz. Yersiz yurtsuz olma hafızasını, yitik belleğini nasıl etkilemiştir?
Hani bizim kültürümüzde memleket kutsaldır memleket özlemi diye bir şey vardır. Acaba Yapboz Hilmi’nin yaşadığı da biraz bunun gibi bir şey olabilir mi?
Memleket özleminin toplumsal boyutlarından birisi de kültürel devamlılıktır. Acaba Aşağİstanbul bu noktada bize ne söyler?
Yapboz Hilmi kimlikleri bir bir dökülürken neler hissediyor? Bireysel kimlik ve duygusal eksiklik bize neyi çağrıştırır?
“Parçalara değil de bütüne odaklamak “hayatta nasıl bir kolaylık sunmaktadır; sizce neden önemlidir?
İşte Yapboz Evi ile ilişkim böyle; oldu.
Peki, sizin yapboz eviniz nasıl bir yer?
Hafıza, Unutuş ve Yapboz Evi was originally published in Türkçe Yayın on Medium, where people are continuing the conversation by highlighting and responding to this story.