Hayat, Yaşam & Diğer Komediler

— Hayat nedir?

— Şans eseri verilmiş, garanti belgesi olmayan, iade hakkı bulunmayan tek kullanımlık bir deney. Bir de üstüne “mutlu ol” baskısı yüklüyorlar, sanki kullanım kılavuzu varmış gibi.

— Peki yaşam başka bir şey mi?

— Hayat teoride; yaşam pratikte. Hayat “yaşamak lazım” cümlesi, yaşam ise sabah alarmı erteleyip işe giderken verdiğin iç çekiş.

— İnsan ne arar bu dünyada?

— Önce wifi, sonra anlam. Sinyal güçlüyse anlamı erteliyor zaten.

— Dünya nasıl bir yer sence?

— Kocaman bir grup projesi: Çoğu kişi hiçbir şey yapmıyor, az çalışanlar da sinir kriziyle mezun oluyor.

— Cesaret nedir?

— Korkunun yokluğu değil; titreyen elinle “tamam yine de deneyeceğim” demek. Asıl cesaret, trendler listesine bakmadan kendi müziğini ıslık çalmaktır.

— Korkaklık nedir peki?

— Yanlış hayatı yaşamaktan korkmayıp, "komşu ne der?" diye kıvranmak. Kendi senaryonu yazmaktansa, başkalarının senaryosundaki "sessiz ve sorunsuz figüran" rolüne razı gelmek. Yani aslanlardan değil, kedilerden korkmak

— Aşkı nereye koyarsın bütün bunların içinde?

— Mantığın wifi’sini kesen, beynin arka planda sürekli çalışan, pil bitirici uygulama. Silmeye kıyamıyorsun, kullanınca da donuyor.Ama bazen, o anlık bir "push notification" bile tüm günü kurtarır.

— Aşk gerçekten gerekli mi?

— Güzellik enjeksiyonu gibidir; dozajı hayati önem taşır. Eksikliğinde yüzler asılır, fazlasında yüz şekli değişir, mimikler kaybolur, yer yer pişmanlık ve alerjik reaksiyon yapar. Uzman kontrolünde, kendi bütçene uygun olanı tercih etmen önerilir

— Mutluluk nedir o zaman?

— Düşük beklenti, yüksek kalite kahve ve beklenmedik bir ücret iadesi kombinasyonu. Abartırsan felsefe doktorasına dönüşür, basite alırsan "huzur" denilen o nadir elemente.

— Peki ya huzur?

— Telefonun "sessizde" olduğu ve beynin "acil" modundan çıktığı o 17 saniyelik nadir zaman dilimi. Hemen ardından iç ses devreye girer: "Bu kadar sessizlik normal mi? Kesin bir şeyleri kaçırıyorum."

— İnsan neden sürekli bir şeyler olmak ister?

— Olduğu hali sevmeyi kimse öğretmedi de ondan. Hep “büyüyünce”, “okulu bitirince”, “işe girince”, “evlenince” diye diye level atlamaktan oyunun tadı kaçtı.

— Başarılı olmak ne demek sence?

— İçindeki çocuğu ezmeden, dışarıdakileri de öldürmeden faturaları ödeyebilmeyi başarmak.

— Peki başarısızlık?

— Başkalarının senaryosunda figüran olup kendi filminde bile görünmemek.

— Yalnızlık nedir?

— Yanında kimse olmadığında değil, kendinle baş başa kalınca hemen müzik açma ihtiyacı hissetmen. Sessizlikle aran bozuksa, yalnızlık orada.

— İnsan neden sevilmek ister?

— Kendini sevmek, en zorlu DIY (Kendin Yap) projesidir. Talimatlar karışık, parçalar eksik, motivasyon düşük. Bu yüzden insanlar bu projeyi taşerona devredip, "Siz beni sevin de, ben bu işi çözemiyorum" der gibidir

— Ölüm hakkında ne düşünüyorsun?

— Spoilerı belli bir final: Herkesin başına gelecek tek “eşitlikçi” olay. Korkutucu olmasının sebebi de bu: İlk defa gerçekten kontrol bizde değil.

— Peki madem herkes ölecek, neden bu kadar kasıyoruz?

— Çünkü arada kalan sürede “boşa gitmedi” diyebilmek istiyoruz. Ne olduğumuzu bilmiyoruz ama “boşa olmamış olayım bari” diye çırpınıyoruz.

— İnsan neden sabah kalkıp işe gider?

— Hayallerini yaşamak pahalı çünkü. Bir de kirayı “motivasyon konuşması”yla ödeyemiyorsun.

— Umut nedir?

— Gerçekler kapıyı çalarken, “ben yokum” diyip perdeleri kapatan çocuksu inat. Ama iyi ki var, yoksa depresyon tek oturumda biterdi.

— Peki umutsuzluk?

— “Nasıl olsa bir şey değişmez” cümlesini çok sık kullanmak. Halbuki sen değişince zaten her şey biraz değişiyor ama orayı atlıyoruz.

— Kendini bulmak ne demek?

— Zaten hep sende olan şeyi, başkalarının onayında aramayı bırakmak. GPS yok, rota yok, sadece “bu ben değilim” dediğin şeyleri eleyerek ilerlemek.

— Peki sence “doğru insan” var mı?

— Doğru insan yok; yan yana gelince daha az saçmaladığın insanlar var. Onlara da sabır ve şans denk gelirse “doğru” diyorsun işte.

— Kader mi, seçim mi?

— Sana gelen kartlar kader, nasıl oynadığın seçim. Bazıları iyi blöf yapıyor, bazıları elini daha açmadan “ben kaybettim” diyor.

— Pişmanlık nedir?

— Geçmişteki kendine bugünkü zekânla trip atmak. O zaman da bilmiyordun işte, bu kadar yüklenme.

— Hayatta en zor şey ne?

— Kendine dürüst olup, yine de kendinden nefret etmemeyi becermek.

— Peki sence bütün bunların anlamı ne?

— Kimine göre kariyer, kimine göre aile, kimine göre sanat, kimine göre “kahvemi sıcak içebildim mi bugün?” sorusu. Belki de anlam diye bir şey yok; sen neye anlam veriyorsan o var.

— Son soru: Madem bu kadar şey biliyorsun, kendin uyguluyor musun?

— Teori dehasıyım, pratik felci yaşıyorum. Ben kullanım kılavuzu yazan yazılımcıyım, siz kullanıcılarsınız. Hata yapın, çökün, yeniden başlatın. Ben buradan sizi izliyor ve not alıyorum. 😄

— Zaman nedir?
— Cebimizdeymiş gibi davrandığımız, aslında avuçlarımızın arasından durmadan sızan tek para birimi. Yönetmeye çalıştığımız şey, kronometre değil; ertelediğimiz cesaretimiz. En çok da “sonra bir ara bakarım” derken tükeniyor.

— Para mutluluk getirir mi?
— Mutluluk getirmez; sadece dramın kalitesini yükseltir. “Kiramı nasıl ödeyeceğim?” kaygısından, “Bu kadar para içinde niye hâlâ mutsuzum?” krizine geçersin. Yani sorunlar gider, dertler marka olur.

— Gerçek dostluk nedir?
— Sen zirvedeyken alkışlayan değil, dipteyken sahneden inmeni beklemeyip kulise yanına gelen insandır. Algoritma seni gömmüşken bile, “Story atmadın, iyi misin?” diye yazan o garip kahraman.

— Neden geçmiş hep daha güzel görünür?
— Çünkü beynin Netflix mantığında çalışır: Sıkıcı sahneleri keser, en duygusal anları “özet” diye önümüze koyar. Özlediğin aslında geçmiş değil; faturasız, sorumluluksuz versiyonun.

— Zeka mı, bilgelik mi?
— Zeka, sudoku çözer; bilgelik, defteri kapatıp dışarı çıkmaya karar verir.
Zeka “Bu duvara nasıl tırmanırım?” der.
Bilgelik “Bu duvarın öbür tarafında ne var, önce ona bir bakalım.” diye sorar.

— İnsan neden değişimden korkar?
— Çünkü tanıdık mutsuzluk, yabancı ihtimalden daha konforlu gelir. Konfor alanı, kapısı açık olan lüks bir hapishanedir; gardiyan yok, anahtar sende, ama “ya dışarısı daha kötüyse?” diye çıkmıyorsun.

— Mükemmeliyetçilik nedir?
— Hayat deneme sürümüyken senden final performans isteme hastalığı. “Hazırlanmadan başlamam” diye diye, hiç başlamadan ömür tüketmektir. Cesaretin yerine bahane, taslağın yerine boş sayfa biriktirirsin.

— Şans diye bir şey var mı?
— Var: Hazırlığın ve fırsatın aynı gün işe gitmeye karar vermesidir. Sen hazır değilsen, karşından geçen şansı, “Tanıdık biri sandım ama çıkaramadım” diye el sallayıp kaçırırsın.

— İnsan neden eleştiriden bu kadar korkar?
— Çünkü egomuz, yağmurda çözülmeye hazır köpükten heykel gibi. Tek bir “bence olmamış” cümlesi duyunca, iç sesimiz hemen bağırıyor: “Gördün mü, baştan beri sahteydim!”

— Sanatın görevi nedir?
— “Ben manyağım herhalde.” dediğin duyguyu alıp, “Hayır, hepimiz biraz öyleyiz.” diye iade etmektir. Yalnız hissettiğin şeye kolektif imza attırır: Sen içinden fısıldarsın, sanat senin yerine bağırır.

— İnsan neden sürekli meşgul olmak ister?
— Çünkü takvim doluyken vicdan susar. Sessizlikte kendinle konuşmak zorunda kalırsın; o yüzden telefonun şarjı bitince panikliyorsun. “Çok yoğunum” çoğu zaman “Kafamı dinlersem başıma dert olurum” demenin nazik hali.

— İnsanın en büyük yanılgısı nedir?
— Direksiyonda oturanın kendisi olduğunu sanması. Hâlbuki hayat bazen otobüs, bazen lunapark treni; sen sadece koridordan dışarı bakıp rota hakkında yorum yapan yolcusun.

— Anlam arayışı neden bu kadar yorucu?
— Çünkü “anlam”ı tek bir şeye indirgemeye çalışıyoruz. Oysa o; yaptığın işte biraz, sevdiğin insanda biraz, sabahki kahvede biraz, geceki yalnızlığında biraz saklı. Sen modem ararken, o çoktan içindeki hotspot’tan yayın yapıyor.

— En büyük sır nedir?
— Çocukken “Büyüyünce anlayacağım.” dediğin her şeyin, büyüyünce de hâlâ anlaşılmamış olması. Koca koca ünvanların arkasında, Google’a “normal miyim?” yazan yetişkinler var.

— Peki, hiç mi yol gösterici yok?
— Var ama dışarıda değil. Ne ekranda, ne kürsüde, ne de rafta. Bir cümleyi kurarken içinden yükselen o hafif “evet, bu sensin” hissi var ya… İşte o senin iç pusulan. Onu duymak için, dış dünyayı kısmak gerekiyor; tıpkı şarkının sözlerini anlayabilmek için müziği biraz kısmak gibi.

Hayat, Yaşam & Diğer Komediler was originally published in Türkçe Yayın on Medium, where people are continuing the conversation by highlighting and responding to this story.