Bazen durup düşünüyorsun değil mi? “Ben hayata geç mi kaldım?”Bu soru, insanın içini kemiren o tanıdık duygu, özellikle yaş aldığında ve zamanın geçtiğini hissettiğinde beliren bu duygu…
Kaynak yazara ait.
Gerçekten geç mi kaldık?
Bu soru, kim olduğundan bağımsız, hemen hemen herkesi bir yerinden yakalıyor. 20’lerinde de hissedebilirsin bunu; 40’larında da. Ve garip olan şu ki, çoğu zaman bu “geç kaldım” hissi, objektif bir zaman ölçümüne değil, görünmez bir toplumsal saatin bize fısıldadıklarına dayanıyor.
Peki sen bunu okurken nasıl hissediyorsun?
Gerçekten geç kaldığını mı düşünüyorsun, yoksa sadece birilerinin beklentilerini gerçekleştiremedin diye mi ortaya çıkıyor bu his?
Geç kalmak nedir? Bir yere yetişmek mi, yoksa birine yetişmek mi?
Photo by Maya Alexa G. Romero on Unsplash
Geç kalmak… kulağa somut geliyor ama aslında değil.
Bir yere değil, çoğu zaman birilerine geç kaldığımızı sanıyoruz. Yaşıtlarımıza. Akrabalarımıza. Sosyal medyadaki o “başarmış” insanlara. Hatta bazen kendi geçmiş hayalimize.
Bir düşün: Eğer dünyada senden başka kimse olmasaydı “geç kalmak” diye bir kavram olur muydu?
Muhtemelen olmazdı.
Çünkü geç kalmak, kıyasla büyür.
Photo by reyna on Unsplash
Viktor Frankl İnsanın Anlam Arayışı kitabında aslında tam buraya parmak basıyor: “İnsan, hayatı boyunca bir anlam bulmaya çalışır; bu anlam ne kişisel bir tatmin ne de zamansal…’’
Anlamın bir son teslim tarihi yoktur.
Ama toplumun vardır.
Toplum 25’inde şunu yap, 30’unda bunu yap, 40’a gelmeden mutlaka şunu tamamla der.
Ama yaşam böyle çizgisel bir matematiğe uymuyor.
O yüzden sana bir soru sorayım: Geç kalmak dediğin, gerçekten sana ait bir his mi, yoksa ödünç aldığın bir takvimin mi?
Peki bu his nereden geliyor?
Biraz daha derine inelim.
İnsan psikolojisinde “karşılaştırmalı benlik değerlendirmesi” diye bir mekanizma var. Bu mekanizma, beynin sürekli olarak “ben neredeyim?” sorusuna cevap araması yüzünden oluşuyor.
Photo by Ihor Malytskyi on Unsplash
Ve ilginçtir: Nerede olduğunu anlamak için önce başkalarına bakıyorsun.
Bu mekanizmanın çalışması gayet normal.
Ama bugün sorun şu: Eskiden karşılaştırma alanı 40–50 kişiydi; şimdi milyonlar.
Sosyal medya 24 yaşında dünya turuna çıkanları, 22 yaşında şirket kuranları, 30’unda emekli olanları, 19 yaşında kitabı patlayanları, 17 yaşında ün kazananları sürekli karşına çıkarıyor.
Beyin ise doğal olarak sana dönüp diyor ki: “E peki sen?”
Belki de bu yüzden geç kaldığını düşünüyorsun.
Belki de değil.
Sen kendini duygusal olarak nasıl buluyorsun şu anda?
Bu cümleleri okurken içinden bir şeyler sıkışıyor mu?
Photo by Marc Pell on Unsplash
Hayat bir yarış değil ama yarış modunda hissediyoruz!!
Jung’un insanın “gölge yanlarından” bahsederken anlattığı şeylerden biri de, bastırılmış duyguların aslında davranışların görünmez sürücüleri olduğudur.
Photo by Martino Pietropoli on Unsplash
Geç kalmışlık hissi de tam böyle bir gölge.
Bazen öyle bastırıyoruz ki, neye üzüldüğümüzü bile fark etmiyoruz.
Peki sen şu an neye geç kaldığını düşünüyorsun?
Kariyer mi?
Aşk mı?
Özgürlük mü?
Kendine dönmek mi?
Para mı?
Yaratıcılık mı?
Sakinlik mi?
Geç kaldığını düşündüğün şey ne?
Photo by Tachina Lee on Unsplash
Peki ‘’Bir Şey’’ yapıyor musun?
Bu soruyu yargılamak için değil, dürüstlükle kendine dönmen için soruyorum: Geç kalmamak için bir şey yapıyor musun?
Bazen hiçbir şey yapmıyor olmak bile normal.
Çünkü insan zihni de beden gibi dinlenmeye ihtiyaç duyar ve bu dinlenme çoğu zaman sandığımızdan daha yaratıcı bir süreçtir. İtalyanların yüzyıllardır sahiplendiği bir kavram var…Il Dolce Far Niente (il dolçe far niyente). Tatlı tatlı hiçbir şey yapmamak. Bu ifade ilk duyulduğunda tembellik gibi gelebilir ama aslında tam tersi. Bir varoluş pratiği. Hayatın hızına direnmenin ve hayattan keyif almanın ince bir yolu.
İnsan bazen durur. Durmak da bir eylemdir.
Hiçbir şey yapmıyorsan bile kendini suçlama.
Belki vücudun, zihnin veya ruhun buna hazır değildi.
Belki yorgundun, belki toparlanıyordun.
Belki de henüz ne istediğini bilmiyordun.
Bu çok normal.
Fakat James Clear, Atomic Habits kitabında önemli bir noktaya dikkat çeker. Küçük de olsa bugün atılan bir adımın, dün hiçbir şey yapmamaktan her zaman daha değerli olduğunu söyler. İlerleme, büyüklükten önce süreklilikle başlar.
Yani adımın büyüklüğü değil, akışı devam ettirebilmektir kıymetli olan…
Sonuç olarak hazır olduğunda, gerçekten hazır olduğunda:
Bir adım at.
Minicik bir adım.
Geç kalmışlık hissi genelde eylemsizliğin sonucunda büyür.
Eylem başladığında, ister küçük ister devasa olsun, his zayıflar, unutma!
Anı yaşıyor muyuz?
Belki de sorunun aslı şu: Geç kalmış gibi hissettiğimiz için şu anı kaçırıyoruz.
Photo by Bruno Perrin on Unsplash
Çünkü zihin geçmişte “keşkelerle”, gelecekte “hayallerde” yaşarmış…
Irvin Yalom’un “varoluşçu psikoterapi” yaklaşımında vurguladığı bir nokta var: Hayat geçmiş ve gelecek arasında sıkışmış bir köprü değil; şu anın üst üste eklenen katmanlarıdır.
Sorular şunlar:
Sen şu anını yaşıyor musun?
Bugünü hissediyor musun?
Bu satırları okurken nefesini fark ediyor musun?
Rüzgarın sesine eşlik ediyor musun?
Yaprakların dansını hissediyor musun?
Sen şu anın farkında mısın?
Çoğumuz fark etmiyoruz.
Çünkü zihnimiz hep kaçırdığını düşündüğü bir geleceğin peşinde.
Photo by Drew Beamer on Unsplash
Hayata geç kalmak mümkün mü?
Şimdi biraz daha içsel bir soruya gelelim.
Hayata geç kalmak mümkün mü?
Bence hayır.
Hayatın kendisi, sen ne zaman başlarsan o zaman başlıyor.
Sen ne zaman fark edersen, ne zaman cesaret edersen, ne zaman silkelenirsen… hayat senin için o anda genişliyor.
Bir ağaç düşün.
Bazı ağaçlar hızlı büyür, bazıları yavaş.
Bazıları güneşi daha erken bulur, bazıları gölgede kalır ama köklerini derine salar.
Bazıları çiçek açar, bazıları sadece yeşildir.
Hangisi yanlış?
Hiçbiri.
Senin hayatın da böyle.
Başlangıç çizgisini, tempoyu, yönü ve ritmi sen belirlersin.
Toplum değil, trendler değil, yaşıtların değil.
Kendine şu soruyu sor: Ben şimdi başlasam, gerçekten geç mi olur?
Çoğu zaman cevabı hayır.
Gerçek dönüşümün başladığı yer
Geç kalmışlık hissi, insanın içindeki dönüşümün başladığını gösteren bir kırılma anı olabilir. Çünkü bu his, şu mesajı taşır: “Ben başka biri olmak istiyorum.”
Bu cümle bazen fısıltı şeklindedir, bazen haykırış.
Ama bir çağrı niteliği taşır.
Belki de geç kaldım sandığın şey, aslında bir uyanışın başlangıcıdır.
Belki de hayat sana sesleniyor: “Artık kendine gelme vakti.”
Photo by Dyu – Ha on Unsplash
Gel, sana bir şey söyleyeyim
Eğer bunu okurken içinden “Evet ya… ben de bazen böyle hissediyorum” diyorsan, bil ki yalnız değilsin.
Herkes bir noktada böyle hissediyor.
Belki en belirsiz görünen dönemlerin, en çok büyüdüğün zamanlardır.
Belki geç kaldığını düşündüğün yıllar, aslında seni hazırlayan yıllardı.
Photo by Sinthujan Thangavelu on Unsplash
Hayatın bir takvimi yok.
Hayatın bir hız limiti yok.
Hayatın bir “şimdi yapmazsan bitti” kuralı yok.
Tek bir an var: ŞU AN.
Ve şimdi sana bir soru daha soruyorum: Bugünden itibaren, hayatına küçük bir dokunuş yapacak olsan, bu ne olurdu?
Bu… düşünmeni istediğim soru.
Cevap vermek zorunda değilsin.
Kendine fısıldaman yeter.
Son olarak
Geç kalmışlık hissi içimizi sıkıştırsa da, aslında zamanın bizim düşündüğümüz kadar lineer olmadığını öğreniyoruz her gün.
Sen bir yarışa geç kalmadın.
Sadece kendi yolunun başlangıcındasın.
Ve her yol, yürümeye başladığın anda değer kazanır.
Unutma:
Hayat sende başlar.
Ne zaman istersen, ne zaman hazırsan ve hatta hazır olmasan bile. Bazen en doğru an tam da şu andır.
Şimdi bile olabilir.
Hayata Geç Kalmışlık Hissi: Sen Nerdesin? was originally published in Türkçe Yayın on Medium, where people are continuing the conversation by highlighting and responding to this story.