Photo by Aconitum on Unsplash
Ne sonradan zamanı yakalayabiliyorum, ne de şimdi ile aram iyi. Doldurabileceğim her zamanı bıraktım artık; gerisin geriye yollanıyorlar. İçerde kurulu bir saat ile yaşıyorum. Zamandan habersiz. 4 boyutlu uzayda, zamana hükmedebilir gibi geçen her zaman zerresini hapsedebiliyorum. Hapsedilen zerrelere bir hayal inşa ediyorum. Doldurabilmenin eylemini gerçekleştiriyorum yani. İçerde bir saat var. İnsandan habersiz ama. Her yelkovanda bir insan kayboluyor akrebin arasına. Zaman zerreleri birer katil. Cesetlerini akrebin ağırlığıyla ana gömüyorlar. Zamanda örtülen her insan bir süre sonra çürüyor. Zaman zerre acımıyor kurbanlarına. Her geleceğin bir anına yaklaşırken uzaklaşmış oluyorum. Ne yaklaşmış oluyor ve ne an’da oluyorum. Hapsettiğim zerrelerden kendime bir zaman inşa etmek istiyorum. İçerdeki saat durmuyor. Durmuyor ama aksini de yapmıyor. Sanki sonsuzluktan gelmiş gibi. Asıl işi bu değilmiş meğer. Alışılmış olan gerçekleşiyor, zamanda kaybolan insanların akrepteki an’a gömülmesi gibi, zaman sıradanlaştırıyor onu. Bir an oluyor saat duruyor oluyor ama o, orada ve sonsuzlukla işbirliği içinde. İçerdeki saat neden orada? Ne zamandır var? İçimdeki saati duyabilmenin, benle olan ilişkisini kavrayabilmenin zorluğuyla karşı karşıyayım. Her yelkovanda bir an. Her an’a gömülen zaman zerreleri içerisine bırakılan hayal ve hayal içinde insanların cansız bedenleri.
‘Hiçbir şeyden hiçbir şeye geçen zaman sıfırdır’ diyor Steinbeck. Zamanı doldurabilmem için koca bir hiçliğe ihtiyacım var. Geçebileceği bir sıfır anı oluşturmalıyım. Zamanın içinde anı oluşturmak, sonsuzlukta çalışan saatin işi. Bir hiçliğin kocamanlığı ve zamanın sonsuzluğunda hareketsizim. Bir sıfır noktası zaten varmış bunu anlıyorum. Hiçbir şeyin varlığıyla dolu olan zaman, zerrecikleriyle dağıtıyor simgeleşmiş olan her şeyi. Her zerrecik hareket halinde, hiçbir şeyden, hiçbir şeye sıfır noktasında. Kokuşmuş bir ceset tazeliğinde her düşüncem. Başında bir akbaba sürüsü. Aç olanlar etrafta. Kafamın içinde. Kafamın her yerinde. Boşluk yok. Ceset yerde. Ama kimse yaklaşmıyor. Bir kaç kere yelteniyorlar ama nafile, geriye itiyor bir güç onları. Bir oluşum içerisinde ceset, bu güç o. Canlıdır diye elleşmiyorlar. Bir yaşam belirtisi var, korkuyorlar. Fakat canlılık baki değil, cesedin kokuşmuşluğu buna bir destek. Çekiyor onları. Etrafta başka biri de yok yardım etsin. İyi bakıldı mı bilinmiyor. Kafamda bir düşünce var. Bu düşünce, leş yiyicilerini harekete geçiriyor. Her saldıran bir parça alıyor. Her parçada bir düşünce hasıl olmuş vaziyette. Sonsuz parça oluşuyor etrafta. Bu düşünceler leş yiyicilerin karnına yolculukta. Benim hiçbir şeylerim leş yiyicilerin bedeninde, kafasında. Leş yiyicilerin hiçbir şeyi oldular artık. Fakat ben azalmıyorum. Sonsuzluk bana da merhametini sunuyor, kayboluyorum. Artık leş yiyicilerin düşüncesiyim. Hiçbir şeyden, hiçbir şeye geçen düşünce sıfırdır.
Kaybolmuş bir yolda kendimi buluyorum. Aradığım her ne ise, artık önemi yok. Daha önemlisi bulundu çünkü. Bunun farkındayım. İlerde bir zamanda diye başlayan her cümlenin ilerisindeyim. İleri zamanın başlangıcındayım. Kaybolmuşluğun içinde. Sessizlikteyim.
Sessizliği fark edebilmem için sesin yokluğundan yararlanmak ihtiyacı içerisinde kıvranıyorken, bir ses arayıp bulamamak sessizliği oluşturuyor olması ne garip. Sessizliğin sesini hissediyorum fakat, sessizliği oluşturan ses, sessizliğe işaret. Yoksa hepsi bir yalan mı? Kim kimi kandırıyor? Herkes bunun farkında değil. Karanlığı oluşturan ışığın yokluğu, karanlığın rengi. Karanlıkta ışığın varlığı kadar sesin sessizlikteki varlığı. İkisi de hissedilebilir. Kimse farkında değil. Herkes kandırılmanın kolaylığına kaçmış.
Hiçbir Şeyden Hiçbir Şeye Geçen Zaman Sıfırdır was originally published in Türkçe Yayın on Medium, where people are continuing the conversation by highlighting and responding to this story.