Kendini onarmaya değil, sonunda kendi yanında kalabilmeye niyet ettiğin ilk gün.
Bugün içimdeki gürültü ilk kez sessizliğe benziyor. Yine de bir yerlerde ince bir uğultu var; sanki zihnim hala bir şeyleri onarmaya çalışıyor.
Düşüncelerim tıpkı bir şehrin ortasında birbirine çarpan tramvaylar gibi, kimse yaralanmıyor ama her şeyin sesi birbirine karışıyor.
Bedenim yorgun, ama fark ediyorum: bu yorgunluk artık savaşın değil, dönüşümün yorgunluğu.
Yıllarca her şeyi anlamaya, çözmeye, toparlamaya çalıştım.
Artık hiçbir şeyi düzeltmek istemiyorum.
Kendime bile.
Belki de bu, hayatın bana ilk kez bıraktığı boşluk: açıklamak zorunda olmadığım bir varlık hali.
Korkularım, tedirginliğim, geçmişim… hepsi bu odada benimle oturuyor.
Kaçmıyorum artık.
Kaçmanın, sadece yolu uzattığını anladım.
Artık savaşmıyorum da.
Yorgunum belki, ama bu kez doğru yerden yorgunum.
Bugün ilk kez, kendimi düşman değil, misafir gibi ağırlıyorum.
Bir fincan kahve gibi koyuyorum karşıma, konuşmadan.
Kelimeler değil, varlığım yeter bugün.
Çünkü bazen en büyük terapi, sessizce yan yana oturabilmektir kendi karanlığınla.
O karanlık sana zarar vermeye değil, bir şey göstermeye gelir:
Yorgunluğunun altında bile hala yaşamak isteyen bir yanın olduğunu.
Ve belki de hayat, tam olarak bu fark ediştir,
kendini sevmeye çalışmadan, sadece kendinle kalabilme cesareti.
Bazen kendini düzeltmeye değil, sadece anlamaya niyet etmek yeter.
Anlamasak da olur; yeter ki kendimizi terk etmeyelim.
Bazen hiçbir şey yapmamak bile bir direniştir.
Kendini susturmadan, zorlamadan, yalnızca var olarak kalmak…
Belki de en derin şefkat biçimidir bu.
Belki de bütün mesele, kendini onarmak değil; sonunda kendi yanında kalabilmeyi öğrenmektir , sessiz, sade, ama hala hayatta.
İyileşmenin Sabırsızlığına Teslim Olmak was originally published in Türkçe Yayın on Medium, where people are continuing the conversation by highlighting and responding to this story.