Her insanın içinde derin bir yerlerde bu sorular gizlidir:“Eğer gerçekten cesur olsaydım, kim olurdum?”“Eğer kendi kanatlarıma inansaydım, nereye uçardım?” Bu soruların hissettirdiği hafif ürperti aslında hepimizin tanıdığı bir duygu: Potansiyelimizi keşfetmenin heyecanı ve korkusu. İnsan kendi potansiyelinin büyüklüğünden bile korkabilir. Hatta bazen ne kadar yükseğe uçabileceğini bildiği için kanatlarını açmaktan çekinir. Cesaret tam da bu noktada devreye girer: Korkunun yokluğunda değil, korkuya rağmen değil, korkuyla birlikte bir adımda.
Bir hayalin vardır ama mükemmel zamanı beklersin… İçinde bir yazı, bir proje, bir fikir belirir ama ertelersin… Yeni bir şey yapmak, denemek istediğimizde sanki görünmeyen bir sınır var gibi hissederiz; kimse çizmemiştir ama geçmeyi hep ertelersin. Bu aslında kendinle yüzleşme korkusudur. Çünkü insan, içine baktığında ne bulacağını kestiremez, dibinin nerede olduğunu bilmez. İnebilirse çıkıp çıkamayacağını bilemez. Çünkü insan kendi kapasitesinin büyüklüğünü fark ettiğinde, bir daha eskisi gibi olmayacağını bilir. Oysa konfor alanı tanıdıktır, güvenlidir. Adımını attığında başına bir şey gelmeyeceğini düşünürsün. Yanlış yapsan bile toparlarsın. Kontrol sende gibi hissedersin ama kontrol bir yanılsamadır. Hayat her zaman risklidir. Yenilik… Evet daha belirsizdir… O yüzden ürkütür. Yine de “asıl dönüşüm” yeni bir şey deneyerek olur. Çünkü insan deneyimlediği her yenilikte kendine dair bambaşka bir gerçeği keşfeder: Ben bundan daha fazlasıyım.
Kendine yeni bir alan açarsın.
Yeni bir hareket kabiliyeti.
Yeni bir özgürlük.
Cesaret, o bilinmeyenin kapısını aralamakla başlar. Konfor alanı güvenlidir ama sınırlıdır. Yenilik ise belirsizdir ama geniştir. Cesaret, bu yüzden özgürleştirir. Çünkü seni kendi sınırlarının kıyısına getirir ve şunu sorar: “Gerçekten kim olmak istiyorsun?”
Bir kuşun uçuşunu düşün. Kanatlarını açtığında gökyüzünün ona vereceği bir garanti yok. Rüzgarın yönünü önceden bilemez. Düşüp düşmeyeceğini kontrol edemez. Ama kuş, bir tek şeye güvenir: Düşersem, kanatlarım beni taşır.
Biz düşmekten o kadar korkuyoruz ki, çoğu zaman uçmayı hiç denemiyoruz.
Tek bir gerçek var:
Kanadına güven. Kendine güven.
Bu yazıyı okurken zihninin bir köşesinde belli belirsiz bir görüntü oluştu belki… Yapmak isteyip ertelediğin bir şey… Adım atsan açılacak bir kapı…Başlasan seni dönüştürecek bir yol… Seni çağıran bir versiyonun… Belki yazmak, belki taşınmak, belki yeni bir iş, belki yeni bir beceri… Belki de sadece kendini daha fazla ciddiye almak. Şimdi aynı soruyu sana soruyorum: Kanatlarına gerçekten güvenseydin… Cesur olsaydın… Nereye uçardın?
Kanatlarına Güvenseydin ve Cesur Olsaydın Nereye Uçardın? was originally published in Türkçe Yayın on Medium, where people are continuing the conversation by highlighting and responding to this story.