Beklenmedik Yakınlık
Akşamın erken saatlerinde, şehir yeni yeni aydınlatmalarını yakarken, kadın elindeki kahve termosu ile bir sanat galerisine doğru ilerledi. Yorgun ama huzurluydu. Bir arkadaşının tavsiyesiyle geldiği bu sergi, ona içinden geçirdiği düşünceleri söze dökmeden anlamanın bir yolunu sunuyor gibiydi. Kalabalığın arasından ilerlerken bir anlığına tanıdık bir siluetle karşılaştı.
Erkek. Burada ne yapıyordu?
O da aynı sergiye gelmişti. Fotoğraf sanatına ilgisini daha önce söylemişti, ama bu kadar ciddiye aldığını bilmiyordu kadın. Erkek, eski ahşap çerçeveler arasında sessizce dolaşıyor, zaman zaman durup detaylara odaklanıyordu. Sıraya dizilmiş fotoğraf karelerinden birinin önünde durup gözlerini kıstı. Kadın, yanına yaklaştığında onu fark etti.
“Beklemediğim bir karşılaşma,” dedi erkek hafif bir gülümsemeyle.
Kadın da gülümseyerek başını salladı. “Sanat ilgini çekiyor mu?”
Erkek, fotoğrafın bir detayına işaret etti. “Beni asıl etkileyen, bazı anların gözle görülenden fazlasını anlatabilmesi. Sen de bu tür şeylere ilgi duyar mısın?”
Kadın, şaşıracak bir şekilde, gerçekten de etkilenmişti. Sohbet ilerledikçe fark etti ki erkek, kadın sadece iş yerinde gördüğü ciddi ve mesafeli biri değil, aynı zamanda derin düşünceleri olan biriydi.
Gece boyunca sanat eserleri hakkında konuştular, sonra konu küçük detaylara kaydı. Birbirlerinin en son okuduğu kitapları, izlediği filmleri tartıştılar. Erkek, bir ara duraksayıp ona baktı. “Genelde insanların beni bu kadar iyi anladığını hissetmem. Ama seninle konuşurken farklı.”
Kadın, bu sözlerin ona dokunduğunu hissetti. “Belki de bugün gördüğüm en iyi sanat eserlerinden biri sensin.”
Erkek, gülümseyerek kaşlarını kaldırdı. “Bu, bu akşam duyduğum en iyi cümle olabilir. Hatta son zamanlarımın en iyisi.”
Saatler ilerlerken fark etmeden serginin sonuna gelmişlerdi. Galeri kapanmak üzereyken dışarı çıktılar. Sokak lambalarının altında yürürken, gece serin ama huzurluydu. Kadın, bir an dürtüyle elini cebine soktu ve minik bir fotoğraf kartı çıkardı. Sergide beğendiği bir fotoğrafı hatıra olarak almıştı.
“Bu geceyi hatırlamak için bir sebebimiz olsun,” dedi ve kartı ona uzattı.
Adam hafifçe güldü, fotoğrafı dikkatlice cebine koydu. “Zaten unutmazdım, ama yine de teşekkürler.”
Aralarındaki mesafe artarken, ikisi de fark etti ki bu gece sadece bir sergi gezmek değil, birbirlerini gerçekten anlamaya başladıkları bir dönüş noktalarıydı.
“Gerçekten de güzel bir geceydi,” dedi kadın, ayaklarını hafifçe sürüyerek yürürken.
Erkek başını kaldırıp ona baktı. “Evet. Bunu tekrar etmek isterdim.”
Kadın, bu cümlenin içinde gizlenen ihtimali düşündü. Tekrar. Bu, sadece bir sergi gezisinden ibaret değildi. Bu gece, bir kapının aralanışıydı.
Beraber yürümeye devam ettiler. Şehir sessizdi, caddeler yavaş yavaş boşalıyordu. Yolun köşesine geldiklerinde bir an durdular. Kadın, “Buradan sola döneceğim,” dedi.
Erkek, başıyla onayladı. “Peki, o zaman… İyi geceler.”
Ama gitmedi. Birkaç saniye orada öylece kaldılar. Kadın, içinde yükselen o garip hissi bastırmaya çalışarak gülümsedi. “Sanırım tekrar görüşeceğiz.”
Erkek hafifçe başını salladı. “Sanırım öyle.”
Kadın sokağı döndüğünde bile onun hâlâ orada durduğunu hissedebiliyordu. Adımlarını yavaşlatmadı ama kalbinin ritmi değişmişti.
Evine vardığında, pencereden dışarı bakarken düşündü. Bazen insanlar, hayatımıza tam da ihtiyaç duyduğumuz anda girerdi. Ve bu gece, belki de böyle bir şeyin başlangıcıydı.
Kadın pencerenin önünde bir süre daha durdu. Şehrin ışıkları, uzaklardan gelen hafif müzik sesleri ve sokaktan geçen insanların siluetleri… İçinde beliren huzurlu karmaşayı anlamlandırmaya çalışırken, telefonu titredi.
Ekrana baktı. Bir mesaj.
“Bu gece gerçekten güzeldi. Uyandığında hala hatırlayacağın türden.”
Erkekten gelmişti. Kadın, gülümsediğini fark etti. Parmaklarını ekrana götürdü ama hemen bir şey yazmadı. Cümleyi birkaç kez okudu, zihninde ağırlığını tarttı. En sonunda, içinden gelen en doğal cevabı gönderdi:
“Evet, bazı geceler uzun süre bizimle kalır.”
Mesajı gönderdikten sonra telefonu bıraktı. Üzerindeki ince ceketi çıkardı, saçlarını açtı ve yatağına oturdu. Hala içindeki huzurun kaynağını tam olarak çözememişti. Sadece, uzun zamandır bu kadar rahat hissetmediğini fark etti.
Gözlerini kapattığında, serginin loş ışıkları, ahşap çerçevelerin kokusu ve erkeğin gözlerinde gördüğü o odaklanmış ifade zihninde yeniden canlandı.
Ve o gece, gerçekten uzun süre onunla kaldı.
⋅⋅⋅
Ertesi sabah, uyandığında ilk yaptığı şey telefonuna bakmak oldu. Yeni bir mesaj var mı diye düşünmüştü ama hiçbir şey yoktu. Gülümsedi. Belki de bu geceye dair her şeyi kelimelere dökmek gereksizdi.
Günlük temposuna döndü. İş, toplantılar, yoğunluk… Ama zihninin bir köşesinde, akşamın gelişini bekleyen bir his vardı. Gün içinde birkaç kez akşam ne yapacağını düşündü ama her seferinde kendine bunu planlamaması gerektiğini söyledi.
Ama bazen hayat, plan yapmadığında en güzelini getirirdi.
Akşamüstü ofisten çıktığında, hava tam da onun sevdiği gibiydi. Hafif serin ama rahatsız etmeyen bir esintiyle doluydu sokaklar. Adımlarını hızlandırmadan yürüdü.
Ve sonra, bir kafede oturmuş birini gördü.
Erkek.
Onun da onu fark ettiğini anladı. Birkaç saniyelik bir duraksama oldu. Sonra erkek hafifçe gülümsedi ve elindeki kahve kupasını masaya bıraktı.
Kadın, içindeki o tanıdık hissin büyüdüğünü fark etti.
Bu, bir başlangıç gibiydi. Ama tam olarak neyin?
Bunu anlamak için tek bir yol vardı.
Masaya doğru yürüdü.
Kadın masaya yaklaştığında erkek hafifçe sandalyesine yaslandı ve başını eğerek onu selamladı.
“Tesadüf mü, yoksa bilinçaltımızın bir oyunu mu?” diye sordu erkek, gözlerinde belli belirsiz bir merakla.
Kadın hafifçe gülümsedi ve sandalyeye oturdu. “Sanırım bazı yollar, farkında olmadan aynı yöne çıkıyor.”
Garson gelip siparişlerini aldıktan sonra kısa bir sessizlik oldu. Ama bu, rahatsız edici bir sessizlik değildi. Aksine, konuşmadan da anlaşabilmenin verdiği bir rahatlık vardı.
Kadın, erkeğin masasında açık duran deftere göz attı. İçinde düzensiz ama anlamlı görünen notlar vardı.
“Yazıyor musun?” diye sordu, gözlerini ondan ayırmadan.
Erkek, bir an tereddüt etti ama sonra dürüstçe cevapladı. “Bazen… Kendime notlar alıyorum. Düşüncelerimi unutmak istemediğim zamanlar.”
Kadın başını salladı. “Bazı anlar unutulmamalı. Öyle değil mi?”
Erkek hafifçe gülümsedi ve kafasını salladı. “Evet. Özellikle de bizi değiştirenler.”
Kadın, fincanındaki kahveyi karıştırırken içindeki garip huzuru düşündü. Önceki akşam başlayan bir şey vardı burada. Kelimelere dökülemeyen ama hissedilen bir şey.
“Bazen…” dedi kadın, duraksayarak, “birini gerçekten tanımaya başladığımızı hissettiğimiz anlar olur. Ama fark ederiz ki aslında onu daha önce hiç tanımamışız.”
Erkek, bu sözleri düşündü. Sonra gözlerini kadına kaldırdı.
“Bu gece de o anlardan biri mi?”
Kadın hafifçe başını salladı. “Belki de.”
Saatler ilerlerken, konuşmalar derinleşti. Önemsiz gibi görünen detaylar bile, söyleniş şekilleriyle anlam kazandı. Erkek, kahvesinden bir yudum alırken hafifçe gülümsedi.
“Dün gece bana bir fotoğraf verdin.” dedi, cebinden dikkatlice katlanmış fotoğrafı çıkarıp masaya koyarak. “Bu gece de ben sana bir şey vermek istiyorum.”
Kadın merakla ona baktı.
Erkek, defterini açtı ve sayfalardan birini kopardı. Üzerinde kısa ama anlamlı bir cümle vardı:
“Bazı yollar, farkında olmadan aynı yöne çıkar.”
Kadın, kağıdı aldı ve dikkatlice katladı.
“Bunu saklayacağım.” dedi, gözlerinin içi gülerek.
Erkek başını eğerek hafifçe gülümsedi. “Belki bir gün yine karşılaştığımızda, bana hatırlatırsın.”
Gece ilerledikçe, sokak lambalarının ışığında yolları yine ayrılmaya başladı. Ama ikisi de artık biliyordu ki bazı karşılaşmalar, sadece bir tesadüf değildi.
Ve belki de bu, sadece bir başlangıçtı.
Günler geçtikçe, ofis içinde birbirlerine olan bakışları daha anlamlı hale gelmeye başladı. Kadın, işine odaklanırken farkında olmadan zaman zaman erkeğin masasına göz gezdiriyordu. Erkek ise çalışma arkadaşlarıyla keyifli sohbetler ediyor, firma içindeki sosyal medya işlerini büyük bir ustalıkla yönetiyordu. Üzerinde çalıştığı projeler takdir topluyor, yöneticiler onun iş disiplininden ve yaratıcı fikirlerinden memnun olduklarını belirtiyorlardı.
Kadın bir gün kahvesini almak için ofisin küçük mutfak bölümüne gittiğinde, bir konuşmaya kulak misafiri oldu. Çalışanlardan biri yanındakine fısıldıyordu:
“Yeni çocuk baya iyi iş çıkarıyor, sosyal medya hesapları resmen canlandı. Hem içerikler çok iyi, hem de takipçi etkileşimi arttı. Şirketin imajını bir üst seviyeye taşıyor.”
Kadın hafifçe gülümsedi. Beklediğinden daha kısa sürede firma içinde güçlü bir yer edinmişti erkek. Yine de ona doğrudan bir şey söylemek yerine, kendi masasındaki yoğun işlerine döndü.
Ofiste Küçük Bir Tesadüf
Bir öğleden sonra, kadın masasındaki e-postalara gömülmüş çalışırken, masasının kenarına katlanmış bir kağıt bırakıldığını fark etti. Kağıdı açtığında, erkeğin yazısıyla küçük ama esprili bir not buldu:
“Çok çalışmak zekayı artırır mı bilinmez ama kahve içmek kesinlikle ruhu iyileştirir. Küçük bir mola fena olmaz, ne dersin?”
Kadın notu okurken istemsizce gülümsedi. Kafasını kaldırıp geniş ofisin diğer ucundaki erkeğe baktı. Erkek masasında oturmuş, bilgisayar ekranına odaklanmış görünüyordu ama bir yandan da göz ucuyla kadının tepkisini bekliyordu. Kadın hafifçe başını sallayıp gülümsedi. Karşılığında erkek de belli belirsiz bir tebessümle göz kırptı.
Doğum Günü Sürprizi
O günün onun doğum günü olduğunu sadece yakın çevresi biliyordu. Kendisi de özel bir şey beklemiyordu, hatta gün içinde kutlamaları bile pek düşünmemişti. Ama öğle arasına yaklaşıldığında, çalışma arkadaşları masasına küçük bir pasta ve birkaç renkli balonla geldiklerinde şaşırmadan edemedi.
“İyi ki doğdun!” dediler neşeyle. Kadın şaşkın ama mutlu bir şekilde onlara teşekkür etti. Küçük sürpriz, yoğun iş temposunun ortasında hoş bir mola olmuştu.
Erkek de durumu o an fark etti. O ana kadar doğum günü olduğunu bilmiyordu ama herkesin tebrik ettiğini görünce içtenlikle o da yaklaşarak hafif bir tebessümle:
“Sanırım bir kutlama eksik kalamaz, değil mi?” dedi.
Kadın başını sallayıp teşekkür ederken, erkek cebinden küçük bir şey çıkardı ve kadına uzattı. Küçük, eski tip bir fotoğraf makinesinden çıkmış gibi görünen bir polaroid fotoğraftı. Fotoğrafta, birkaç gün önce sanat galerisinde çekilmiş bir kare vardı; kadının bir tablonun önünde durup dikkatlice baktığı bir an.
“Sen fark etmeden bir anı yakalamıştım.” dedi erkek. “Sanırım bazı anlar unutulmamalı.”
Kadın fotoğrafa baktı, içinde hafif bir sıcaklık hissetti. Küçük ama anlamlı bir hediyeydi. Bu detaycılığı ve düşünceliliği onu şaşırtmıştı.
“Bu gerçekten güzel bir hediye… Teşekkür ederim,” dedi kadın, gözlerinde bir parıltıyla.
Terasta Bir Kahve Molası
Günün yoğunluğu yavaş yavaş dağılırken, kadın bir an ofisin terasına çıkmaya karar verdi. Elinde kahve kupasıyla temiz havayı içine çekti. Şehrin akşam üzeri silueti karşısında, doğum günü boyunca aldığı kutlamaları düşündü. Fakat aklında en çok yer eden şey, erkeğin ona verdiği polaroid fotoğraf olmuştu.
Tam o sırada, arkasında adımlar duydu. Erkek de elinde kahvesiyle terasa çıkmıştı. Kadının yanında durdu, birlikte şehri izlediler. Sessizlik içinde, sadece rüzgarın sesi vardı.
“Güzel bir gün oldu, değil mi?” dedi erkek, fincanından bir yudum alarak.
Kadın başını salladı. “Evet, özellikle de beklenmedik olanlar sayesinde.”
Erkek hafifçe gülümsedi. “Beklenmedik olanlar bazen en iyisi olur.”
O an, her ikisi de kelimelere dökülmeyen bir şeyi hissetti. Yavaş ama kesin bir şekilde, aralarındaki bağ güçleniyordu. Belki henüz farkında bile değillerdi, ama bazı hikâyeler, en basit anlardan doğuyordu.
İkinci bölüm sonu.
Kesişen Kadrajlar / Senaryo Bölüm 2 was originally published in Türkçe Yayın on Medium, where people are continuing the conversation by highlighting and responding to this story.