Kış Uykusundan Uyanan Adam —

Ve Delila

Sabah gözlerimi açtığımda odanın içinde
tuhaf bir ağırlık vardı.

Bu, gece uykusunun çökeltisi değildi.
Daha çok…
uzun zamandır açılmamış, çocukluk kokularını saklayan bir sandığın içi gibiydi:

Eski,
biraz nemli,
biraz unutulmuş,
biraz da “beni hatırla artık” diye tutturmuş.

Başımı kaldırdığımda
yatağın ayak ucunda dev bir ayı oturuyordu.

Evet… ayı.
Hani yuvarlak sevimli olanlardan değil;
“hayatın taşeron duygusal yüklenicisi” gibi duranlardan.

Tüyleri taranmamış anılar kadar kabarık,
Gözleri saklanan bir hatıranın suçüstü hali kadar mahcup,
Gövdesi ise odanın ışığını kesen bir kader gölgesi.

Ayı beni süzdü.
Bir belediye hoparlörü edasıyla:

“Günaydın.”

Ben göz kırptım.
Sonra bir daha.

“Sen… kimsin?”

Ayı iç çekti,
yorgun ama küskün bir ahşap gıcırtısı gibi:

“Ben… senin kış uykun.”

İçimdeki yazar “Bak burası güzel giriş oldu” diye kıpırdandı.

Mutfakta su ısıtıcı kendi kendine kaynamaya başladı — 
Gerçeklik gevşiyordu, evin sınırları da.

Tam o sırada
yatağın kapısı aralandı.

Delila göründü.

Saçları sabahın kendisine bile naz yapan bir dağınıklıkta,
gözleri kırılganlık ve meydan okumanın ortasında bir yerde,
tişörtünün omzu hafif kaymış,
ama “gördüğün şey kusur değil, özgürlük izidir” der gibi duruyordu.

Ayıya baktı.
Şaşırmadı.
Delila şaşkınlığını sadece anlamlı yerlere saklardı.

Bir kaşını kaldırdı:

“Bu ne şimdi?”

“Kış uykum,” dedim.

“Ha. Olur.”
Dedi ve mutfağa yürüdü.

İşte Delila’nın büyüsü tam buradaydı:
Hayata karşı kayıtsız değil,
sadece gereksiz paniğe yatırım yapmıyordu.

Mutfağın buharı arasında sesi geldi:

“Kahve ister misin?”

“İsterim.”

“Bu ayı? Onun türü sütlü mü içer?”

Ayı bozularak mırıldandı:
“Ben sütsüzüm…”

Delila kahkaha attı.
Ayı homurdandı.
Evde yeni bir denge oluşuyordu:
gerçek, mizah ve geçmiş yaralar aynı masada çay içiyordu.

Ayı ortalığa çöktü,
bana suçlayan gözlerle baktı:

“Hikmet… sen beni terk ediyorsun.”

“Hayır,” dedim. “Sadece… uyanıyorum.”

Ayının sesi kırıldı:
“Ben seni yıllarca sakladım.
Korkunca bana kaçtın,
acıyınca içime gömüldün.
Görevimi yaptım ben.”

O an içimde bir şey kıpırdadı — 
meğer yıllarca duygusal bagajlarımı bu ayının iç harfine saklamışım.

Delila iki kahveyle yanımıza geldi.
Ayıya bir bardak uzattı:

“Al.”

“Ayamam.”

“Al be, iç. Dramın kalorisi düşüktür.”

Ayı kahveyi utana sıkıla aldı.

Delila ayının yanına çöktü,
o kendine has ironik merhametiyle:

“Bak… Hikmet seni silmiyor.
Sadece artık senin içinde kaybolmak istemiyor.”

Ayı hırıldadı:
“Sen kim oluyorsun da onu uyanık tutuyorsun?”

Delila dudak büktü,
bir kadının incecik zekâsını bir bıçak gibi bilemiş haliyle:

“Ben?
Ben, adamın kendi gölgesine basmadan yürümeyi öğrendiği sesim.”

Sonra bana döndü:
“Hikmet, ona söyle.
Korkularının bitmediğini…
ama artık kaptan olmadıklarını söyle.”

Ayı küçüldü,
gövdesi bir devden bir anıya dönüşür gibi yumuşadı.

Ben diz çöktüm:

“Sen benim sığınağımdın.
Kötü değildin.
Ama ben artık saklanarak iyileşmiyorum.
Sen yanımda kal…
ama önümü kaplama.
Bir adım geride dur.
Ben yürüyeceğim.”

Ayı gözlerini kapadı.
Sanki yıllardır görev yapan bir gölge,
emeklilik dilekçesini imzaladı.

“Demek benimle uyumak istemiyorsun artık?”

Gülümsedim.

“Uyurum…
ama artık Delila’nın omzunda.”

Delila’nın yanaklarına bir sıcaklık yayıldı,
ama hemen toparlandı,
kaşlarını kaldırıp:

“Ben karışmam.
Uykusu gelen yatsın.”

Ayı derin bir nefes aldı,
tüyleri sis gibi çözülmeye başladı,
gövdesi hafifledi — 
kıştan çıkan bir bulut gibi
odanı dolduran gölge dağıldı.

Geride bir koku bıraktı:
çam,
toprak,
kar,
çocukluk…
ve hafiflemiş bir karanlık.

Delila yanıma geldi.

“İyi misin?”

“İyiyim,” dedim.
Bu defa gerçekten.

Delila parmak uçlarıyla yüzümü tuttu:

“Sen… kendi gölgende boğulmamayı öğrendin.
Ayı o yüzden gitti.”

Yutkundum.

“Peki… nereye gitti dersin?”

Omuz silkti:
“Dünyanın her yerinde biraz karanlık lazım.
Belki başka bir adamın yorgunluğuna çökmüştür.”

Sonra valize baktı:
“Bunu ne yapacaksın?”

“Bir yere kaldıracağım.”

“Niye?”

“Çünkü ilk kez…
kendimi taşımıyorum artık.
Yeter bana.”

Delila gülümsedi — 
sarsıcı, sıcak, hafif iğneli bir gülümseme:

“Güzel.
Çünkü hayat…
tam da şimdi başlıyor.”

Kış Uykusundan Uyanan Adam — was originally published in Türkçe Yayın on Medium, where people are continuing the conversation by highlighting and responding to this story.