“Haddim olmayarak böyle bir yola başvurdum, lakin size şunun teminatını veriyorum, bir daha böyle bir şey yapmadan evvel birkaç defa düşüneceğim. Daha önceleri de yere düştüğüm olmuştu ancak… sizin gözlerinizden düşmenin yarattığı etki de pek ağırmış. Bana kelimelerinizi bahşetme gibi bir zorunluluğunuz yok, zira sizden beni affetmenizi dilemekten başka bir şeye de yüzümün kalmadığının farkındayım. Ama beni anlamalısınız, sizden önce nasıl biri olduğum hakkında en ufak bir fikrim yok Muazzez Hanım. Bu aşk denen illet beni hiçbir vakit bulmaz sandım senelerce. Hayatım hep hovardalıkla geçti ve ben dönüp baktığımda bütün o övündüğüm gücümün, gençlik yıllarımda kaldığını çok sonradan fark ettim. Adım atarken hiç düşünmez, güzel olan şeylerin büyüsüne aniden kapılıverirdim, kısa bir arzu olurdu bu ancak sönene kadar beni yakmasını iyi bilirdi. Sonra siz karşıma çıktınız ve benim içimde arada bir yanmakta olan o ateşe bir parça odun attınız. O ateş hiç bu kadar büyümemişti, söndüremememin sebebi budur. Size evvela yalanlar söyledim, kalbinizi kırdım ve bunu yaparken utanmadım, hepsi için özür diliyorum. Bu dürüst kelimelerimin altında yatan esas sebep size biraz sonra söyleyeceğim şeylerin gerçekliğinden şüphe etmenizi istemememden ileri geliyor. Ben size gerçek olduğuna emin olduğum bir tutkuyla bağlandım. Bana inanmayan gözlerle bakıyorsunuz… ne olur böyle yapmayın. Nasıl olduğu hakkında inanın en ufak bir fikrim bile yok ancak şundan eminim, sizinle uyandığım sabahlarda tenime değen güneş içimi ısıttı, yeni bir güne uyanmak benim için hiçbir zaman bu kadar coşkulu olmamıştı. Daha fazla yaşamak ve daha farklı şeyler görmek istedim. Bu yaşına kadar yaşadığının farkında bile olmayan bir adamı hayata bağladınız siz. Ve bunu o kadar narin bir şekilde yaptınız ki, mucizelerinizin farkında bile değildiniz. Sabah erkenden kalkıp saçlarınızı tarayışınızı ve kahve içişlerinizi unutmak benim için ağır bir yük haline geldi. Her zaman anlatacak bir şeyleriniz vardı ve size yetişmek neredeyse imkansızdı. Sanki bütün dünya sizin bünyenizde toplanmıştı ve ben gözden kaçırdığım için siz o kaçırdığım dünyayı, hem de bu yaşımda, bana bahşediyordunuz. Kırmızı ojeleriniz, teninizle bütünleşen kokunuzla hem bir melek, hem de canımı almayı bekleyen bir Azrail olduğunuzu düşünüyordum. Ve ikisini de istemiştim! Bütün kusurlarınızın önünde diz çökmek ve onların da sizi ne kadar yüce kıldığını size anlatmak istedim. Ama korktum çünkü beni aşacağınızı düşündüm. Bundan dolayı gitmenize izin verdim. Eğer kalmanız için ısrar etseydim sizin esaretiniz altına girmekten ve eski hayatımı geride bırakmaktan ölesiye korktum, konfor alanıma tutundum. Çünkü bunca sene bundan daha iyi yapabildiğim başka bir şey olmamıştı. Ama zaman beni alt etti ve ben üzerinden bunca sene geçmiş olduğu halde gözlerinizi görmekten başka bir dileğe sahip değilim. Narin ellerinizi yeniden tutabilmeyi, güne sizinle başlamayı o kadar çok diledim ki, tanrı bana acıdı ve bu sokakta karşıma sizi çıkardı. Fakat gözlerinizde sadece hayal kırıklığına rastlıyorum ve bu içinde bulunduğum cehennemi daha da harlıyor. Sizi arzuladım ve siz bir odun attınız, sizi sevdim ve siz bir odun attınız, şimdi içimde beliren o ufak kıvılcım koca bir yangına dönüştü ve ben böylesine bir alev sadece cehennemde olur sanırdım. Peki öyle olsun, yalnızca tek bir şey sormak istiyorum, ondan sonra gideceğim. Beni gerçekten sevdiniz mi?”
Kısa Bir Deneme was originally published in Türkçe Yayın on Medium, where people are continuing the conversation by highlighting and responding to this story.