Mutsuzluğumdur Mutluluğum

Photo by D Jonez on Unsplash

Schopenhauer felsefesi hakkında kısa bir parçacık:

İrade, üst insan, isteme:

Kendine engel olamaz insan. İsteme ilkesi devreye girer. Yeni umutlara, arzulara yelken açar. Hayallerine ulaşsa da tatminsizlikten kurtulamaz. Yine de istemeye ve isteme ve arzuya devam eder…Her mutlu hayal acı ile noktalanır.

Schopenhauer’in söylediği şu ilke ile anlamlandırılabilir: “irade, irrasyonel, doyumsuz bir güç. Hayat acılarla doludur çünkü içinde hiçbir zaman doymaz. Mutluluk geçicidir, acı sürekli.” Ve: Schopenhauer’in bize aktardığı gibi- aklı başında her kişi hoş olan değil, acı vermeyenin peşindedir. Böyle der Aristoteles Nikomakhos’a etik kitabında.

Merhamet gerçek ahlaki davranışın temelidir. Ahlakın kaynağı ise başkalarının acısını kendi içinde hissetmektir.

Mutluluğu ararken 3 şeyi göz önünde bulundurmalı: neye sahip olduğumuz, kim olduğumuz ve yaşam tarzımız ancak bunları stabil birtakım öğütler, kurallar olarak ele aldığımızda yolun sonunu gözetiriz ve kim-lik, kim olma durumunun sürekli değişen, “gelişen” olduğu gözden kaçırışız bana göre.

Ancak Schopenhauer’iun şu sözüne de hak vermeden geçemeyeceğim: “Mutlu olmak istiyorsan mutsuz olmayı öğren. Ve de zor zamanlarda itidali korumayı, güzel anlarda da aşırı sevinci hatırla.” [1]

Nietzsche’yle ortaklık ve farklılıklarıyla Schopenhauer :

“Schopenhauer dünyayı, “tasarım” ve “istenç” olarak iki yönlü düşünmektedir. Ona göre dünya, onu tasarlayan, onunla bir kavrayış ilişkisine gören özne varsa nesneleşir. Bilen özne yani insan karşısında dünya, nesnedir ve dolayısıyla uzam, zaman ve nedenselliğe tabi olmaktadır (Schopenhauer, 2005). Schopenhauer’a göre dünya “tasarım” yönüyle uzam, zaman ve nedenselliğe tabi olurken ortaya çokluk çıkmaktadır.

Nietzsche felsefesinde dünya, sadece gördüğümüz bu fenomen alandan ibarettir. Yani ona göre dünya, yaşam ve deneyim dediğimiz şeyin ta kendisi olmaktadır. Nitekim sürekli hareket ve devinim halinde olan bu dünyaya ilişkin kesin bir hakikate varabilmemiz mümkün değildir. Fakat ne yazık ki genel olarak insanlar, bu gerçeği kabul edebilecek yeterlilikte, güçlü bir ruha sahip olamadıkları için sürekli dünyaya bir değer atfetme ve anlam arama çabasına girmektedir. Genellikle de bu yol, nihilizme giden yolun ilk basamağını oluşturmaktadır (Nietzsche, 2005).”[2]

Kısaca özetlersek;

Schopenhauer in üst insanı şöyledir: “ Haz peşinde koşmaz. İradenin dayattığı arzulara karşı mesafelidir. Kendini dinginliğe ve düşünsel yaşama verir”.

Oysa Üst insan kavramı Nietzsche’de farklılık gösterir. Özetini şöyle ifade edebiliriz belki: Schopenhauer: “Dünyadan elini eteğini çek, arzularını bastır, acıya karşı direnme. Kurtuluş budur.” Derken ,

Nietzsche: “Hayatı olduğu gibi kabul et, acıyı kucakla, kendi değerlerini yarat ve üstinsan ol.” Der.

“Ben size üst-insanı öğretiyorum. Aşılması gereken bir varlıktır insan” diyerek başlar Nietzsche. İnsanın sınırlardan ibaret olmadığını ve sahip olduğunu sandığı her şeyden dahası olunduğunu söyler aslında.

Nietzsche’ye göre acılar, bizi olgunlaştıran, yoğuran ve bizi biz yapan olaylardır. Hayatın getirdiği acıları reddedilmesi gereken şeyler değil tam tersine tadına varılması gereken şeylerdir. Aslında hepimizin yüzeysel olarak bildiği “ Beni öldürmeyen şey güçlü kılar.” sözüyle de acıya karşı tutunduğu tavrını belli eder. Onun üst insanın da ki en temel ölçütte “güç” istencidir. “[3]

Nietszche ‘ye göre irade “eğitilebilir” bir şeyken Schopenhauer bunu bastırılması gereken olarak görür. Merhamet ve özveriyi yüceltir. Oysa Nietzsche bize şöyle diyecektir:

İnsanın doğasında “güç istenci” vardır: sadece var olmak değil, üstün olmak, yaratmak, aşmak isteriz. Ortak noktaları ise hayatın acı ile doğru olduğu fikridir.

Kirpi mesafesi ve Schopenhauer:

Ve son ama en önemli noktadan bahsedersem:

“Alman bir filozof olan Arthur Schopenhauer 1851’de yayınladığı ‘’Parerga ve Paralipomena: Kısa Felsefi Denemeler’’ adlı eserinin 396. bölümünde, insan ilişkilerini konu eden Kirpi İkilemi metaforundan şöyle bahsetmiş:

“Soğuk bir kış sabahı çok sayıda oklu kirpi, donmamak için birbirine bir hayli yaklaştı. Az sonra, oklarının farkına vardılar ve ayrıldılar. Üşüyünce, birbirlerine tekrar yaklaştılar. Oklar rahatsız edince yine uzaklaştılar. Soğuktan donmakla, batan okların acısı arasında gidip gelerek yaşadıkları ikilemi, aralarındaki uzaklık, her iki acıya da tahammül edebilecekleri bir noktaya ulaşıncaya kadar sürdü. İnsanları bir araya getiren, iç dünyalarının boşluk ve tekdüzeliğidir. Ters gelen özellikler ve tahammül edemedikleri hatalar onları birbirinden uzaklaştırır. Sonunda, bir arada var olabilecekleri, nezaket ve görgünün belirlediği ortak noktada buluşurlar. Bu uzaklıkta duramayanlara, İngiltere’de “keep your distance!/mesafeni koru!” denir. Bu noktada, çevrenin sıcaklığını hissetme arzusu kısmen karşılanır ama, buna karşılık okların acısı hissedilmez. Kendi iç sıcaklığı çok yüksek olanlar ise ne sıkıntı vermek ne de sıkıntı çekmek için, topluluklardan uzak durmayı tercih ederler.”[4]

NOT: Ve aklıma ilk gelen kitap: Irvin Yalom -Schopenhauer Terapisi. Bu kitabı üniversite yıllarımda okuduğum için tam olarak hatırlamam mümkün görünmüyor. Ancak kısaca konusu şöyle: Öleceğini öğrenen bir terapist, geçmişteki hastalarından birini merak eder ve onun peşine düşer. Bu yolculuk sırasında, yan karakterimizin kendi içsel yolculuğunu tamamlayıp, keşfettiği terapi yöntemini bir grupla paylaşması, hikâyenin merkezinde yer alır.

[1] Duygu dengesini korumak mutluluğun anahtarıdır. Arthur Schopenhauer(2019) Mutlu Olma Sanatı, Can yayınları kitabından alıntıdır ayrıca, Buraya kadar yazılanlar şu iki kitaba referans vermektedir: Fırat Devecioğlu (2021) Schopenhauer: Mutlu bir hayat olanaksızdır; insanın başarabileceği en iyi şey kahramanca bir hayattır, Destek yayınları. Arthur Schopenhauer (2025) Mutlu olma sanatı, Sel yayınları.

,

[2] Yanbak, P. & Önal, S. (2024). “Schopenhauer ve Nıetzsche’de “Merhamet” Kavramının Etik Bağlamda Değerlendirilmesi”, International Social Mentality and Researcher Thinkers Journal, (Issn:2630–631X) 10(2): 287–293. DOI: o.10900906

[3] (Erişim tarihi: 06.10.2025)

[4]

(Erişim tarihi: 04.10.2025)

Mutsuzluğumdur Mutluluğum was originally published in Türkçe Yayın on Medium, where people are continuing the conversation by highlighting and responding to this story.