NURİ BİLGE’YE KIZGINIM BİRAZ

Nejat İşler, bir mülakatta “Nuri Bilge’ye kızgınım biraz” diyor. Filmleri bittikten sonra kamera arkasını yayınlıyor. İlk benmikini yayınlamıştı zaten diyor. Sonra,

Efendim NBC, ona değil ama Nejat’ın “…çok sevdiği bir oyuncuya (adını söylemiyor ısrarla ama Bennu Yıldırımlar o kişi) inanılmaz şeyler söylü-söylüyor (Nejat ne yazık, bu aralar verdiği çoğu mülakatta konuşurken kelimeleri yutuyor, dili dolaşıyor filan. Oyunculuğu sırasında çok düzgün konuştuğu bilinir.) ve bunu servis ediyor, orası bizim… set bizim şeyimiz (Bundan sonrası kesilmiş herhalde mülakatı yapan kişi de araya giriyor. Bulamamış yani tam kelimeyi “şeyimiz” demiş. O kelime gelmiş, bu terim gitmiş sonunda bulmuş. Kelimeyi ararken girilen bocalama kısmını kesmişler) al, kutsal, ibadethanemiz, özel bir yer orası, özelimiz orası bizim yani, bir oyuncuya o anki şeyle, rolle, karakterle hayatla ilgili bir şeyler söylemeye başlıyorsan eğer ve onu da servis ediyorsan… Abi yönetmen misin, papaz mısın, psikolog musun nesin abi? Tamam oyunculuk yapmayı çok sevdiğini biliyorum da bizim işimiz o ya. Pardon yani. Oradan biraz kızgınım.

Evet şahane bir reels, short yani, kaydırmalardan kaydırmalara coşarken helal olsun Nejat İşler’e tepkisini koydu dedirten bir sunum.

Şimdi lütfen benim herhangi bir tarafı tutarak yazımı rezil etmeyeceğimi bilin. O kadar emek vermişim, bir de taraftar mı olacağım. O yüzden valla billa objektifim diye sizi inandırmakla uğraşmayacağım. Zaten video kaydırma çağında, iki dakika ekrana bakmadığınızda sıkılmaktan korktuğumuz zamanlarda kim uzun metin okuyor? Okuyan da benim objektifliğimi anlamıştır diyor bu safhayı geçiyorum.

Şimdi dışarıdan bakan bir göz, zavallı bir sinema izleyicisi, hayatında bu zevatın onda biri kadar bile sanat ifade eden bir ürün eser ortaya koymamış biri olmanın rahatlığıyla (yoksa koymuş olabilir miyim? Bilmem) önüme gelene sallayayım.

NEJAT NELER DİYOR?

Nejatçım diyor ki (Fenerli kontanjanından “çım” diyorum. Zira futboldan anlamayan ve sevmeyen FB kongre üyesi ve eski sporcusuyum.) “Biz oyuncuyuz, sen değilsin ve kamera arkasında yaşananlar senin filmin ya da malın değil. Sunamazsın faş edemezsin”. Belki de bu planlanmış NBC tarafından. Oyuncu filmde oynamayı kabul ettikten sonra ne imzalamış yani sözleşmesinde ne yazıyor bilmiyorum. Belki de hukuki olarak o sette geçen her an ve çekilen her şey, yapımcının-yönetmenin malıdır ve çekilen kamera arkası görüntüleri de FİLMİN MÜTEMİM BİR CÜZÜDÜR yazıyordur.

Damga, imza ve mühür…

NBC muhakak hukuki tarafını ayarlamıştır.

Hukuki tarafını bırak, ne isterse yayınlamayı ve kullanmayı hak görüyor olmalı. Bir zamanlar Anadolu’da o sabah ayazında yola çıkmak, o Reno ve 131’in bagajına ceset sığdırmak dahil, filmi hissetmek için uygun bir kamera arkası çekimi EKLENME ETKİSİ olabilir. Anlayabiliriz o şekilde bir “mokümentari” tadında bir eklemeyi. Biz izleyiciler bu şekilde efsane olmuş bir yapıtın oluşturulma safhalarını ilgiyle izleriz. Doğru. Ancak sadece orada biraz da haddini aşıp, anlamını yakalayamadığımız şekilde öğütler verdiği halde belli ki yönetmenle tartışmak istemeyen bir oyuncunun sessiz kalmasını göstermenin amacı nedir ki? “Bakın kamera arkasında da nasıl da etkiliyim” diye bir mesaj verme kaygısı güdülüyorsa çok etkili olmuyor.

Oyuncu, hapşırırken, uyurken, esnerken, tıraş olurken ve belki de rolünü ezberlerken, sesinin tonunu açarken ve belki de bir şeyden dolayı sinirliyken, somurtukken bunları yayımlamak anlamlı bir amaca hizmet etmez ki. Eğer çok çok çok önemli görüyor ve filmimin izleyiciye sonradan daha iyi geçtiğine inanıyorsan, yayınlamak çok çok önemliyse, gidilir konuşulur ve oyunucunun izinine tabi olur. Hukuken yayınlama hakkı çekende bile olsa, usulen izin alınmalıdır. Her şey damgalı imzalı mühürlü olmaz ki? Sorarsın, oyuncu da “tercih etmem pek” derse kendine saklarsın. Razı edemiyorsan yayınlamazsın gizli kalır. Çok daha değerli olur.

NBC ise sahne arkasını filminin bir parçası olarak görüyor ve 4. duvarı yıkmak olarak sayıyor galiba. Sayıyor ve kimseye sormadan faş ediyor her şeyi. Seyirci bunları seyrederken oyuncuya değil, onla biraz da haddi aşar şekilde konuşan (fırçalayan) yönetmene kızıyor. Ben ilk seyrettiğimde “Allah Allah ne kadar da rahatsız edici” dediğimi hatırlıyorum.

Ben sinema oyuncusu, yönetmeni set emekçisi filan değilim. Bulunmadım oralarda, o atmosferi de bilmem. Ama kendi işimden bilirim, bir yaratıcı maceranın ortasında neler olur neler. Mimari bir yarışmaya giriyorsun, herkes diken üstünde, mimari ofiste ne dertler, ne mizansenler çıkar. Aynı şekilde sinemada da teknik aksilikler, gün ışığının kaçması, her oyuncunun sorunu, başka problemler, olduğu tahmin edilir ki orası da ayrı bir hengamedir. Ne kadar planlı olursan ol, beklenmeyen bir hadise çıkar. Çıkar da bunu cımbızla seçip göstermenin amacı ne?

Haydi o yapmıyor, biz yapalım. NBC için set arkası da yönetmenliğini gösterdiği bir yer ve bunu seyirciye sunmak zorunda hissediyor olmalı. Buna ister ego tatmini deyin (sanılanın aksine ego kötü bir şey değildir, süperego ile limitlenirse kişilik yaratır, limitlenemez ve kontrolü sağlanmazsa fena) ister en ince ayrıntısına kadar filme hakim olma kaygısı deyiniz, sonuçta rolden öte giden bir DEDİKODU sunuyor.

Tabii NBC de ben Avrupa Yakası çekmiyorum ki, çekim hatalarını filmin sonunda koyup milleti güldürmüyorum diye kendini savunabilir. Ona göre bu da kendi yönetmenliğinin bir tezahürü. Film içinde dördüncü duvarı yıkıyor ama patladığı (samimiyetinin rahatlıkla sorgulanacağı) bir yer var.

Bennu Yıldırımlar çok sıkntılı biraz önce NBC’nin yüzüne çok da hoş olmayan şekilde bakmış. Belli ki müdahaleden çok memnun değil. Haddini aşan bir müdahalenin kayda alındığını da biliyor bir starateji belirlediğini de anlıyoruz. Susmak. Sanırım en iyi cevap.

NBC, Bennu Yıldırımlar’ın “Oyunculuk eğitimi alırken oyunculuk yapmak için çaba sarfedilmesi gerektiğini öğretmişler size” derken aslında büyük laflar ediyor fütursuzca. Ama o sırada elinde bez gibi bir şey artık ne varsa onunla oynarken ağzıyla ıslık gibi bir şey çalıyor. Bu “Ben ne kadar rahatım” demek olabilir. Tam tersi olmayabilir de… “Laf etmek için laf ediyorum” demek de olabilir. Kısaca samimiyetinin sorgulandığı yani patladığı nokta bu ve “bunları yayınlayacağım, rahat görüneyim” der gibi. Belli ki bu kamera arkası görüntülerinin bile kurgusu yapılmış. Açık açık rol yapıyor. Ama NBC’nin oyunculuğu burada pek kötü bence. Neyse.

NBC’nin “ben istediğimi her türlü yaparım” türü yaklaşımı onun kendini üstün görmesinden mi gelir yoksa fabrika ayaları bu mudur bilemeyeceğim. NBC artık yönetmenlik vasfında sadece kendi istediklerini sorgusuz sulasiz yapar bir konuma mı geldi, yoksa o konuma gelmesinde herkesin mi dahli ve isteği var bilmiyorum. Onu ilah gibi görenler, bana küçük bir rol verse de kendimi göstersem diyenler de vardır. Yani her sektörde olduğu gibi, yalakalar da olacaktır, ne derse yapanlar da. Bilmiyorum. Dedim ya ben dış kapının mandalı bile değilim.

Ama nasıl Bir Zamanlar Anadolu’da filmindeki Muhtar Sahnesi için bir kitap yazmış ve Google Kitaplar’da ücretsiz olarak herkesin okuması için koymuş durumda isem, yani oradaki tek bir detayı bile yakalamış bu sinefil göz, bu kamera arkasındaki sıkıntıyı da sezdiğimi biliniz. Ama elimizden bir şey gelmiyor, NBC bunu da bir oyun olarak görüyor olmalı.

Bir Zamanlar Anadolu’da Muhtar Sahnesini anlatan Bilakis isimli kitapta çizdiğim sahne. Tam yukarıdan perspektif ile. Yazının sonunda kitabın ücretsiz okunacağı ve kitaplığınıza koyulacağı linki ekledim.

PEKİ BU DELİKANLILIĞA SIĞAR MI?

Etik değil evet. Ama delikanlılığa sığar mı sorusunu sormak için “delikanlılık” film endüstrisinde ya da yönetmenlik müessesinde ne kadar yer alır ona bakmak lazım.

Evet, oyuncu kamera arkası çekildiğini biliyor. Bunun kurgulanıp kesilip biçilip istendiği zaman sosyal medyaya (Youtube mesela) konulacağını da biliyor. Biliyor da NBC başka yönlere çekilecek şekilde yamultulabilir bunu da biliyor.

Nejat İşler’in Kış Uykusu’nda kraldan çok kralcı olan ve birikmiş kira borcunu tahsil etmek için gelmiş kahyayı dövmek için hamle eden rolü öncesinde, biraz da gülünç duruma düşmesine rağmen kavga sahnesini göstermesini de görüyoruz kamera arkasında NBC’nin. Ben Nejat İşler olsam daha zor rollerin üstesinden gelmiş bir oyuncu olarak, sanki NBC göstermese bu sahnenin altından kalkamazmışım gibi bana gösterileni yapıyormuşum gibi sunulmasından hoşlanmazdım. Nejat İşler bu rolü hayli hayli oynar ki zaten. Yeter ki o sırada dili dolaşmasın.

NBC’nin elinde olsa üstün makyaj ve çok teknolojik yapay zeka filan olursa bütün rolleri ama bütün oyunculuğu kendisi yapmak ister bile diyebiliriz. Bak Miyazaki dünyanın en içli ve en iyi çizgi filmlerini yaratıyor. Sen de aynısını yapıver lütfen. Klasik ir sinema yönetmeni isen yani çizgi film gibi her şeyin senin olduğu bir durum olmuyorsa yani oyuncu kullanacaksan sana dik dik bakan Bennu Yıldırımlar’ın bakışını ciddiye al derim. Çünkü cevap vermiyor ya da senin üstünlüğünü kabul etmiş şekilde susuyor gibi değil. Anlayana tabii.

Yakında bütün oyuncular toplanıp kızacaklar sana.

Şimdi madem kamera arkası diyoruz, sizi 2001 yılında çıkan Monster Inc. isimli filmine götüreyim. Pixar’ın 3d animasyon filmi bu. Ve evet, bu filmde de kamera arkası var. Sanki 3d karakterler bir oyuncuymuş gibi, ayakları kayıyormuş ya da dilleri sürçüyormuş gibi sözde çekim hataları eklenmiş. Tabii ki bunlar da animasyonun bir parçası ve simülasyonun simulasyonu.

Bunlar bir simulark dostum. (Simulakr değil) Çok merak eden Baudrillard’a başvursun lütfen. Yalnız eğer yoğunlaşma probleminiz varsa dikkat edin çok derinlere inmeyin. Ben indim ve çok memnunum.

Bu sahanede şu oluyor. Bukalemun canavar çok yetenekli, istediğinde arkadaki görüntü ne ise aynı çözünürlükte tekrarlayabildiği için yok oluyyor. Başında baret olan diğer üç gözlü canavar, arkadaki planı değiştirdikçe o da yanı görüntüye sahip olup yok oluyor. Ancak işte baretli komiklik olsun diye bir soylu kadın portresi getirince bukalemun onun elbisesini giymiş gibi görünüyor. Gülünüyor filan.

Yani NBC, Monster Inc.’dekilerin yaptığı gibi sonradan gösterilecek bir kamera arkası sekanslarını KURGULAMIŞ ve KENDİSİ KENDİSİNİN YÖNETMENLİĞİNİ YÖNETİRKENE yaptığı oyunculuğu sunmuş gibi.

Dediğim gibi bu “delikanlılığa sığmaz” ve etik bir yaklaşım değil. Ama kurgunun kurgusunu yapan birinin, “delikanlılık” kavramının gerekli olduğunu düşüneceğini pek zannetmem. Belki de gerekli değildir. Gerekli olmak zorunda değildir. Evet. Bir de öyle bakın. Sinema endüstrisinde delikanlıca tavırlar, “Aşk Filmlerinin Unutulmaz Yönetmeni” filmindeki rol icabı bir senaryo halinde buzlukta duruyordur belkide. İşin komiği çözülsün de, bir ısıtır sonra yemek diye milletin önüne koyarım deseniz bile bayat çıkar yenmez. Bir de buradan bakın.

Tepki doğar mı? Doğar. Olsa olsa bundan sonra filmlerini çekerken, kamera arkasındaki fırçalara karşı oyuncular da ona karşı oyun yapmaya devam eder. En azından ben oyuncu olsam artık dikkat ederim. Diğer taraftan NBC gibi bir yönetmen kendisine oyun içinde (kamera arkası çekimlerinde) oyun yapacak kadar güçlü bir oyuncuya rol teklif ettiğinde, oyuncu yelkenleri indirir mi bilemem. Yani NBC birine gel benim filmimde oyna “Cannes’da kırmız halıda yürürken ince topuklu ayakkabına elbisen takılırsa daha da ünlü olursun” derse, “Küstüm ben sana. Kamera arkasını yayınlıyormuşsun” diye reddedecek az kişi vardır. Kızmak yok.

Nejat İşler’i, delikanlı ve haksızlığa, yoksulluğa vereceği tepki onun kişiliği ile örtüştüğü için NBC’nin oyuncu olarak o rol için seçtiği ortada. “Bu rolde ona hırçınlığı ben öğrettim” diyorsa NBC yanlış yolda. Zaten “doğru role doğru oyuncu seçtiği için” çok inandırıcı olamaz. Yani Nejat’a haksızlığa karşı koyan gururlu baba rolünü o öğretmiş olamaz. Hah onu ağzına içki almayan, yolsuzluk peşindeki, herkese borç takmış, rüşvet alan veren siyasi bir yalaka olarak rol yaptırsa, işte o zaman farklı olur. Neyse.

Dedim ya, yine de ödüllü ve güçlü bir yönetmen. Ona itiraz edecek az oyuncu var.

Nejat İşler’in abisi, imam rolündeki Serhat Kılıç da rolünün hakkını veriyor. İyi veriyor ki kamera arkasında ıslık çalınırken arada oyunculuk dersi almıyor.

En büyük sıkıntıyı ise Doğru Demirkol çekmiş sanırım. Yani objektif olarak bu yazıyı yazıyorum dedim ama ne yazık Doğu bana hiçbir zaman yetenek timsali ya da komik biri olarak gelmedi. İyi bir komedyen de diyemem. Hele hele Cem Yılmaz ile komiklik yarıştırması, Acun’un programındaki yüzlerce kişiden tepki görmesinden daha fenaydı. Keşke yapmasaydı. Neyse.

Önyargılısın derlerse evet, önyargı çoğunlukla zaman kazandırır. Devamlı para kaybeden kumarbaza borç para vermezsin mesela. Sana abi sen bana ateşle ben bu oyunda bunu 100 kat yapacağım derse inanmazsınız. Trump’a güvenip ülkenin ordusunu lağvetmezsin. Kızmasın, Doğu için de bir yetenek timsali diyemem. O da benim için kötü yazar filan desin.

Ancak hem NBC hem de ZD’nin filmlerinde rol aldı. Onun şımarık ve biraz da babayı öldüremeyen komplekste biri olması için seçildiği ortada. Hal böyle olunca Kış Uykusu’nda haksızlık ve yolsuzluğa isyan eden Nejat İşler’den bile çok daha rolüne uygun kaçıyor Doğu. Ancak ve ancak o şımarıklıkla biraz da güçlü yönetmenlerle çalışması çok normal.

Asıl demek istediğim, Doğu galiba kendi standuplarında film süreçlerini anlatıyor ve hatta iki yönetmeni karşılaştırıyor. İlgi de çekiyor bu konu. Ama nasıl Nejat “bizim şeyimiz” dediği kutsal sayılan kamera arkası hallerinin sunulması etik değil diyorsa eh o zaman Doğu da yanlış ediyor. Eh zaten kalbur üstü iki yönetmenle de çalışmış bundan sonra onlarla film çekse ne çekmese ne. Çok dert etmiyor gibi, her yerde söz eder.

Dedim ya objektifim. Büyük başarı aslında. İki yönetmenin filminde de rol almış başka oyuncular var. Ercan Kesal, Hakul Bilginer, Ufuk Bayraktar ve Murat Cemcir mesela. Unuttuğum, bilmediğim varsa özür.

Ercan Kesal’ın üst düzey yorumlama yeteneğine hayranımdır. Yani dedim ya pandemide pineklerken herkes evde ekmek yapma makinesi ile uğraşırken ben Bir Zamanlar Anadolu’nun Muhtar Sahnesi’ni hem de Bilakis ismini vererek kitap haline getirmem de Ercan Ağbinin bendeki etkisi de muhakkaktır. Kendisi ile bu yazıyı yazmadan uzun konuşamadık. İsterdim ama.

YÖNETMENLİK ve DELİKANLILIK

“Kamera arkası” ile “çekim hatası” ayrı şeyler. Kuru Otlar Üstünde’de 4. duvarı yıkma meselesine girdiği biliniyor ama ondan daha önce Berkun Oya denedi bunu. Bu setten ulaşılan tuvalet sahnesinin (ki aslında Nuray’ın evinde de tuvalet var orada alabilirdi hapı) içinde bir kamera arkası çekseydi keşke NBC. “Ne var elinde, ne attın lan ağzına, tükür lan tükür çabuk. Bir halt yapacaksan, hap atmadan, kendi kendine yap” diye azarlasa mesela.

Yüksek ihtimal ereksiyon hapı almadan önce bakan var mı diye arkayı kontrol ettiği an.

Neyse cıvıtmayalım. NBC güçlü bir figür. Kamera Arkasını çatır çatır yayınlarım kimse de bana bir şey diyemez dese kaç tane oyuncu onu reddeder bilmiyorum.

Bilmiyorum da yine de şu delikanlılık meselesini de konuşmak gerek. Evet Bennu Yıldırımlar uyguladığı “strateji”yi açıkladı. Belli ki “NBC senin bu tür bir çiğlik yapacağın belli, sesimi çıkartmamam sana isyan etmediğim anlamına gelmez” diyor. Bakın sonradan onunla yapılan mülakatta çok güzel gülüyor arada. Gülmesine dikkat. Çok kendine yakışan ve anlamlı bir gülüş. Ayrıca kendisini takdir ettim. Siz ben filan bunu dikkate alırız da NBC pek siklamen pembesi yapmaz zannımca. Zira onun ayrı bir dünyası var. Kimse dokunamıyor pek. Zeki Demirkubuz bile etkilemez.

Ama diğer taraftan da Zeki Demirkubuz ile olan atışmalarına bakalım.

1- Her ikisi de kendilerini seven yönetmenler. NBC çok kendini beğenmiş, ZD çok alkçakgönüllü demek olmaz. Değil ve mümkünatı yok zaten. Yani alçakgönüllü olup film yapmak kolay iş değil. Çakışır iki olgu.

2- İkisinin “iyi arkadaş olmaları” zaten mümkün değil. Bu kadar büyük rekabet içinde yaratıcı süreçler içinde bulunup birbirine yardımcı olan, centilmence arkadaş olmak çok yapmacık olmaz mıydı?

3- İkisi ayrı telden çalıyor. NBC çok kasıntı anladık ama ZD’nin de kapalı bir sinema olgusu var. Duygusuyla yaşıyor öyle çekiyor. Bazen bu seyirciye geçmekte zorluyor. Diğer taraftan NBC’nin seyriciye geçme konusunda daha PLANLI BİR NÜFUZ ETME hali var. Bu kadar ayrı yöntemleri olan iki yönetmenin aynı kefede tartılması ayrı sorunları getirir.

4- NBC ne kadar kasıntı ve ne kadar samimiyetten uzaksa ve bu hali eleştirilmeli ise, ZD’nin de bu kadar DELİKANLI takılması HARBİYİM demesi ve tabii Nejatçım’ın da “delikanlı olur yönetmen” tavırları da ELEŞTİRİLMELİ. Yapmayın abicim o kadar da delikanlı olmayıverin. Onun da fazlası zarar.

5- İyi ki şu dünyadan Çehov ve Dostoyevski geçmiş. Ha bir de Tarkovski. Yoksa iki yönetmen de fena eksik kalırlarmış.

BEŞİKTAŞ SEYİRCİSİ ve FUTBOK (yazım hatası yok)

ZD koyu Beşiktaşlı filan. Filan diyorum, çünkü beni çok ilgilendirmiyor. Dedim ya futboldan anlamam ve az biraz da bir hayat olgusu olmasını inadına reddederim. ZD’nin Beşiktaşlılığını sorgulayamam (ben kimim ki, o da beni sorgulayamaz) ama şu tribün ve futbol üzerinde inşa edilmiş toplumsal çıktıya esir olmak da beni azıcık irite ediyor. 10 yıl futbol seyretemeden Beşiktaşlı kalabilir misin? Yok. Ben kalırım, 45 yıldır futbolla ilgisiz iyi bir Fenerliyim. Aslında Nejat’ın da Futbol takıntılı Fenerli olması beni ilgilendirmiyor.

Aman ha çok elitim, masa tenisi ve eskirim hatta curling branşlarında ülkemizin güzide spor kulübü… geyiklerinde değilim. Kendi yaklaşımımı (İslam Çupi Fenerbahçeliliğinden futbolu çıkartılmış hali) anlatmam gerekmiyor. Futbol olmasaydı Fener Fener, Beşiktaş Beşiktaş olmaz mıydı? Eyvallah, ama o sizin sorununuz, benim değil.

Yani ülkedeki spor bütününün azıcık futbol tarafının eksilmesini ve tabii biraz da fanatikliği kesip atmak isterdim.

Ama siz de haklısınız hıyarsız cacık, cacık değildir. Olmuyor işte.

Neyse ZD’nin NBC ile atışmasını bilen uyanık taraftar ZD’yi görür görmez NBC’ye küfürlü tezahürat yapıyor.

Sağolsun ZD’de de “yapmayın çocuklar” diye onlara müdahil olmaya çalışıyor ama Yersen Kirşen (Gelsenkirchen’i de futbol takımı ile biliyorsunuzdur.. Bilmiyorsanız bak ben futboldan anlamam derken…)

Yüzü gülüyor maşallah. Tabii daha ciddi ve onları susturacak kadar cevval şekilde numara yapsa, NBC’nin kamera arkasında Bennu’yı fırçalarken ağzıyla ıslık çalması kadar yapmacık olacak.

Yine de muzip bir gülüş, tribünden destek geliyor, madem engelleyemiyor bari sevinmesin mi?

Yine bir madde bağımlısı olarak maddeleyeyim.

1- Taraftarın iletişim biçimi küfürdür. Bunu tasvip etmiyorum ama öyle. Bebek “Agu” diyor diye şaşırmıyorsak her bir şeyin bir yerine koymaya, her şeyi cinsel münasebet ile anlatmaya bayılırlar, ona da takılmayız. Eyvallah.

2- Ancak bu taraftar mantığı ve iletişim yönü, ZD ile birleşip bu şekilde bir YANIT haline gelince, hiç de anlamlı olmuyor. Hatta hak etse bile neden olduğu bilinmez bir küfür ile NBC haklı çıkıyor. Evet, sadece Beşiktaşlı olmak ZD’nin haklılığını sağlayan bir özelliği gibi. Hem delikanlı olacaksın hem de kendisine “geçmiş olsun” denildiğinde cevap vermeyen iletişim özürlü bir yönetmene, yüzlerce Beşiktaş taraftarıyla laf edilmesine çözüm bulamayacaksın.

Yani asıl“Naaaaapppbilirdim ki” delikanlılığa sığmaz. Bul bir çözüm.

3- ZD bunu engelleyemezdi o anda. İş işten geçtikten sonra müdahil olması da yapmacık olurdu. Ona da eyvallah. Ama Delikanlılık + tadında rekabet ile yoğurulmuş bir arkadaşlık + Beşiktaşlılık + Harbi olma formülü de bazen garip kaçmakta. Hatta içinde entelektüel bir diskur varsa bile yok etmekte. Al işte sana engelleyemediğin bir defo. Harbi beşiktaşlı olup halı saha filan eksik olmayaıp entelektüel bir tartışmada hakkaniyetli tepkilerle anılmak, çok zor yahu.

4- ZD öldürseler yapmaz NBC’nin yaptığını. Yani kamera arkasını, komik olsa da tartışmalı olsa da olmasa da, hukuki olarak yayınlama hakkı kendisinde kalsa da kalmasa da yayınlamaz. Bunu aklına bile getirmez, bunda fayda görmez. Oyuncunun etinden sütünden faydalanayım ve kendi yönetmenlik erkimi bir de böyle ifşa edeyim demez. Demez belli. ZD benim arkadaşım değil, ben Beşiktaşlı bile değilim ama buna tenezzül etmeyeceğine eminim. Söz konusu bile olmaz. Ancak buna rağmen taraftar küfür ettiyse ve akabinde bir şekilde olmuşsa bir açıklama ile düzeltme yapmasını beklerdim.

Kısacası nasıl fazla tıraş cildi bozuyorsa, fazla delikanlılık da haklılığı zedeliyor.

HIRSIZLIK İMASI

ZD “not alma” alışkanlığı özelinde NBC’nin fikir çaldığını ima eder. Yeraltı isimli filminde önemli bir sahnede görürüz bunu. Birine bir şey söylemek için daha bir çok altanlamı olan bir filmi kullanmak bana garip gelmişti. Ben harcamazdım, o sekansı bunu anlatmak derdimmiş gibi sinema filmimi bu gönderme dedikodusu ile heba etmezdim. Diğer yandan Kış Uykusu’nda NBC, “yaptın yine numaranı” ile Haluk Bilginer’i kullanıyor. Filmlerini seyretmiyorum (şöyle kabaca bir gördüm) diyen ZD ise “b.k gibi sahneydi” diye yorum yapıyor. Her türlü gereksiz. Yorum yapınca b.k gibi ya da değil sana verilen cevabı ciddiye aldığını gösteriyorsun. Seyretme (ki zor) seyrettiysen de hükümsüz de geç.

Bu ateistlerin “tanrı yoktur” demesi gibi bir şey. Yoktur diyorsan tanrı diye bir kavramı kafadan kabul etmiş oluyorsun. “Ne yok lan? Sana mı sorduk tanrıyı” derler. Hele hele agnostikler de “bilemeyiz” denince cevaben “neyi bilemeyiz” sorusuna cevap verimiyorlar mı? Çok komik çok. Konu uzundur.

Neyse. Diğer yandan Ahlat Ağacı’nda “Taşra ve Edebiyat Sempozyumuna katılmak istemeyen bir yazarın mektubu” hakkında bir tartışma var. Bu mektubu (Su katılmamış Taşralı) Polat Onat 2013 yılında yazmış ve Varlık Dergisi’nde ayrıca “Edebiyatın Taşradan Manifestosu” kitabında yayınlanmıştı.

Konu çok uzun kısaca anlatayım. Polat Onat önce bu alıntıdan hoşnut ki zaten gönderdiği mektupta geçiyor sonra iş davaya varıyor filan. Beş yıl sürüyor. Tazminata hükmediliyor.

Bir yönetmenin bir yazarın bir mektubundan bir bölümü yayınlayan Mesut Varlık’tan izin alarak kullanması akabinde olanlar pek bir garip geliyor. Tüvidır’dan ben de Polat Onat’ın birkaç isyankar tüvitine rast gelmiştim. Hakim ya da savcı değilim ama NBC’nin filminde bu konu edilmesini ben onurla karşılardım. Başta o yöndeymiş düşünceleri. Sonasında niye dava ediyorsun, edince eline bir şey geçmeyecek ki zaten ben ödül de almam, imza gününe de katılmam diye yazmışsın, sonra dava ederek dediğin her şeyi bozuyorsun. Beş yıl süren yargılama sonunda alınan tazminat parasını bir peşinat yapıp, eve girmediyse daha da üzülürüm. Girdiyse o zaman iyi bir cevap olabilirdi. Neyse. Hayrını görsün.

Söylemek istediğim “NBC büyük yönetmendir, yanında biri bir fikirle bulunsa not alır ve hatta sünger gibi çeker ve istediği filminde kullanır” değil. Öyle bir hakkı var mıdır bilmem, ben de mimarım ve hatta yarışmalardan önce benle aynı yarışmaya girecek en yakın mimar arkadaşımla birbirimiz etkilememek için görüşmem, bürosuna gitmem çalışmalarına bakmam. O da beni rahatsız etmez. Yani ikimiz de birbirimizi birbirimizden koruruz.

Sonra teslimde ikimizde aynı noktalara değinmişsek gönül rahatlığıyla tebessüm ederiz. NBC için film yapmak söz konusu olduğunda biraz da bencilce elinde işine yarayacak olan tüm baharatları tencereye atan bir aşçı gibi davranıyor. Bırak onu bunu normalleştirmiş galiba. Bu baharatı kim getirmiş, nasıl ezmiş, toz haline getirmiş, elemiş diye bakmıyor.

Sonuç: Bunları rahatlıkla yapıyorsa, onu şikayet etmek ve hatta delikanlılık yapmak yerine ve belki de futbol taraftarlarına küfür ettirmek yerine ve hatta beş yıl sürecek bir davadan 40.000 TL almak yerine ona daha mesafeli davranmak gerek.

Öyle mimarlar vardır. Bürolarında yazıcı yerine tarayıcı daha çok çalışır. Bu onları kötü mimar yapmaz. İşler incedir. Dikkat.

Yani aman ha, NBC’yi haklı maklı bulmuyorum. Yemeyenin fikrini yerler de demiyorum. ZD’nin fikirleri varsa onu alıp kullanmak gibi bir yetersizlik içinde olmayacağını tahmin ediyorum.

Kısaca pek bir kısır tartışmayı ve vahşi batıdan hallice ahvalimizi de göstermek gerek. NBC bunları dinlemez dinlemiyor ve takmıyor. Ama n çok da önemli değil.

Ne derseniz deyiniz bu NBC’yi değersiz kılmaz. Cevaben kimseye “Delikanlılık yapıp iki tane çakıcam ağzının ortasına” der gibi dayılanma hakkını vermez. Kendi filminin gösterildiği sinemaya gidip orada görünmek yerine halı sahaya giden yönetmen bizdendir de nereden çıktı. Tiyatro mu bu? Kendi filminin her gösterisine neden gitsin yönetmen. her filmini gösterene bir de soru cevap hizmeti filan vermek zorunda mı? Halı sahaya gider, diskoda eğlenir ya da apartman toplantısında aidata itiraz eder. Onun da bir hayatı var.

Sinema endüstirisi zaten kendiliğinden nankör. NBC ile çalışırken ve eğer onun filminde bir şekilde oyuncu iseniz oldukça dikkatli olmalı ve setteki her anı sunabileceğini bilmeli kendi değerlerinizi korumanız gerekiyor. Tuvalete bile bakın kamera var mı diye? Kızmak yok, öyle.

Ya reddeceksin onla çalışmayacaksın ya da bunlara hazırlıklı olacaksın. Biraz durum böyle olmuş artık. Bunu bak dışarıdan bir gözlemci olarak ben bile anladım.

Yani her neye itiraz ediyorsanız edin, onlarca değil yüzlerce kişiyi planlı ya de değil, yani bilerek ya da bilmeyerek küfürlü tezahüratta kullanın ya da kullanmayın, mektubumdan alıntı yaptı deyin dava açın ve hatta edebinizle “etik olarak yanlış olduğu halde sustum” diye alçakgönüllülük gösterin, sonuç dönüyor dolaşıyor NBC’ye yarıyor. Yanına kar kalıyor. Öyle teflon tava gibi.

Bu teflonluk onu kötü yönetmen yapmıyor işte.

Dünya her tarafı ile hak hukuk içermez. Hele Sanat sepet hiç değil. İnanın hiç

SANA NE OLUYOR

Bana bir şey olduğu yok. Eğer çok okunacak bir makale yazmak isteseydim bu futbol konusunda olurdu.

Ki bu ülkede

1- Futbolu kötülemeyeceksin

2- Sigara neden içiliyor demeyeceksin

dersen dayak yersin.

Magazini tatlı oluyor itiraf edeyim bu çekişmenin. Kalkıp da iki güçlü yönetmenin garip çekişmesini konu etmesem Türkiye’deki deprem gerçeği ve mimari açıdan sefilliği anlatsam yılda bin kişi okumaz. Zaten bu bloğu şöyle bir gözden geçirin. Kimsenin okuduğu da yok. Benim de çok takıldığım yok ki hala yazıyorum.

Fakat itiraf da edeyim mimari makale yerine NBC versus ZD konusu çoğu kişinin dikkatini çekiyor. Isıtılıp ısıtılıp önümüze geliyor. Mirgün Cabas, bir üçüncü taraf olarak Nejat İşler’in mülakatında sırf o bölümün reklamını yapıyor. Mirgünün ÇABASI da az değil. (Ben de soğuk espiri yapabilirim)

Evet, bana bir şey oluyor zira iyi film seyrediciyim. Mimarlık eleştirisi yapabilirim ama sinema eleştirmenliği beni aşar. Bir de baksanıza durduk yere bir filmin bir sahnesi için bir kitap yazabilirim. Ama yine de kağıt heba olmasın diye e-kitap olarak ücretsiz sunuyorum. (İtiraf: Zaten hiçbir yayınevi basmazdı)

Yani NBC sevmesem, izlemekten hoşlanmasam ne öyle kitaplar yazar ne filmlerini ilk seyreder ne de youtube kanalında video çekerdim. ZD’yi anlamaya çalışmasam onun filmlerine de kendimi vermezdim. Kiyarüstemi de çok severim. Bunu da kimseye anlatmak kanıtlamak zorunda değilim. İsteyen blogumu okur.

Dümdüz bir adamım ben film severim yani.

Kitaplarım da var. Hatta birini (Tuhafiyedeki hafiye) ünlü bir dijital platformun dizi yapma kalkışması oldu, oldu da benim yüzümden senaryoya katkım olacak zannettim diye iptal oluverdi. Üzgün müyüm, hayır tabii ki. Çekilince de rezil oluyor çoğu çünkü.

Ayrıca pek seyredilmeyen sadece dolmakalem ve kitap kırtasiye hakkında bir youtube kanalım var. Hatta orada sinema filmi üzerine bile konuşurum bazen.

Linkleri koyuyorum hiçbirinde reklma meklam, abone, layk, beğeni butonu filan beklentim yok. Para destek yardım filan hiç istemiyorum. Zira kendim için yazdım, çektim, arşivledim. Siz dahil olursanız eyvallah.

Dinlenmeyen podcastim var. Güncel felsefe hem de.

Hatta bazen sinema yazdığım blogum var. Bakın Kiyarustemi bile var.

En son

Bir Zamanlar Anadolu Muhatar Sahnesi için ücretsiz kitabı buradan okuyabilirsiniz.

Amacım neler yaptım diye göstermek sayılmasın. (Sayılsa da gösterdim, sayılmasa da)

Yani gördüğünüz gibi hiç durmuyorum. Bu konuda da duramazdım ki. Durmadım da.

NURİ BİLGE’YE KIZGINIM BİRAZ was originally published in Türkçe Yayın on Medium, where people are continuing the conversation by highlighting and responding to this story.