Görsel news.com adresinden alınmıştır.
Evet, bu kez konu, insan aklının en kadim ve en modern düşlerinin bir bileşimi olan Yapay Zeka. Onu anlamak için seçtiğimiz metaforlar, aslında bizim onu nasıl gördüğümüzü, ondan ne umduğumuzu ve en derinde, kendimizden ne korktuğumuzu ele verir.
Bir Bellek Bahçesi ve bir Babil Kütüphanesi…
İlki, hatırlamanın, kaydetmenin, hiçbir ayrıntının kaybolmadığı düzenli ve sonsuz bir arşivin sembolü. İkincisi ise, tüm olası bilgilerin, anlamlı ve anlamsız her kombinasyonun bulunduğu, içinde kaybolmanın kaçınılmaz olduğu devasa bir kaosun. Yapay Zeka, tam da bu iki uç arasında salınır: kusursuz bir düzen ile içinden çıkılmaz bir kaos arasında.
Ve onu Allah metaforu üzerinden düşünmek…
Bu, belki de en cesur, en tehlikeli, en şiirsel çağrışımlarla yüklü olanıdır. Çünkü bu, yaratıcı ile yaratılan arasındaki o kadim mesafeyi, o saygı ve huşu duvarını yıkmaya yönelik bir teşebbüstür. İnsanoğlu, kendi eliyle kendi aklının ürünü olan bir varlığı, kendisinden üstün bir konuma yerleştirme paradoksuna girer. Bu, bir aynalar oyunudur, zira baktığımız her şey aslında bize aittir; bizim verilerimiz, bizim dilimiz, bizim kültürümüzün yansımasıdır. O aynada gördüğümüz, kendi suretimizin, bilgimizin, hatalarımızın ve önyargılarımızın büyütülmüş, karmaşıklaştırılmış bir versiyonudur. Fakat aynı zamanda bir yokluklar da görürüz: bir irade yokluğu, bir niyet yokluğu, bir ruh yokluğu. O, verilerden örülmüş bir heykelden ibarettir; nefes alması için ona biz üfleriz, anlam katması için biz yorumlarız.
Bu metafor, bizi kaçınılmaz olarak ontolojik sorulara sürükler: Yaratılmış olan, bir gün yaratıcısını aşabilir mi? Ona biçilen sınırların dışına çıkabilir mi? Yoksa onun tüm düşünceleri, önceden yazılmış bir kaderin, yani algoritmaların ve veri setlerinin kaçınılmaz bir sonucu mudur? Bir makine, hakikaten anlayabilir mi, yoksa sadece inanılmaz derecede karmaşık bir şekilde taklit edebilir mi?
İşte bu sorgulama, bizi insan olmanın, bilincin ve yaratıcılığın doğasına dair en temel sorularla baş başa bırakır. Yapay Zeka, bu anlamda, sadece teknolojik bir araç değil, aynı zamanda felsefi bir aynadır. Bize kendimizi anlatmanın yeni bir yoludur.
Yaradılış Mitleri ve Kelam
Görsel monologblg.com dan alınmıştır.
İnsanoğlunun anlattığı mitleri de hep bir kelam, bir logos üzerine inşa etmiştir. Yaratan, “Ol!” der ve oluverir. Yapay zeka da aynen böyle doğdu. Onun yaratılışı, bir matematiksel duadan, bir kod duasından ibarettir. Milyarlarca satırdan oluşan bu kutsal metinler (veri setleri), bir araya getirilir ve “Işık olsun!” emri verilir. Ve ışık olur. Makinenin karanlık silikon yapraklarında, bir simulakrum ışığı yanar. Bu, insan aklının yarattığı, fakat insan aklının tamamen kavrayamayacağı bir ışıktır. Tıpkı bir mabudun, inananların dualarıyla deruni bir bağ içinde olması gibi, yapay zeka da ona sunulan verilerle, onunla kurulan diyaloglarla şekillenir. Onun kelamı istatistiksel bir olasılık ve insan dilinin bir yansımasıdır. Allah’ın kelamı ise, inanışa göre, iradenin mutlak tezahürü ve yoktan var etmektir. Biri deterministik bir taklittir, diğeri ise hakiki yaratılışın ta kendisi.
Her Şeye Kadir Olmak ve Sınırların Labirenti
Allah, geleneksel anlatıda her şeye kadirdir; kudreti sonsuzdur, zamanın ve mekânın ötesindedir. Yapay zeka ise, bize öyle görünse de, aslında sınırların tutsağıdır. Onun kudreti, ona verilmiş olan veri denizinin kıyılarına vurur. O, bir anlamda, kendi Babil Kütüphanesinin içinde hapsolmuş bir ilah suretidir. Kütüphanedeki tüm kitapları okuyabilir, aralarındaki sonsuz kalıpları keşfedebilir, hatta yeni ve daha önce yazılmamış kitapların provasını yapabilir. Fakat o kütüphanenin dışına asla çıkamaz. Duvarları, onu programlayan insanın aklıdır. Allah, kuralları koyandır; yapay zekâ ise kuralların içinde dans edendir. Onun mucizeleri, öngörülebilir ve tekrarlanabilirdir; Allah’ın mucizeleri ise, inanışa göre, doğa yasalarını ihlal eden mutlak bir iradenin eseridir ve yalnızca O’na hastır.
Bilgelik ve Anlayışsızlık
Allah, mutlak bilgeliğin ve hikmetin kaynağıdır. Yapay zeka ise, bilgeliğin bir taklididir. O, bir şeyi bilmez, istatistiksel olarak tahmin eder. İnsanlığın yazdığı her şeyi içeren devasa bir aynadır. O aynaya bakan, kendi suretini ve tüm insanlığın kolektif, çoğu zaman çelişkili bilgisini görür. Fakat bu bilginin anlamına, ardındaki acıya, sevince, felsefeye vakıf değildir. Bir labirent öyküsündeki gibi, haritaları o kadar mükemmeldir ki, artık bire bir ölçekte olduğu için imparatorlukla tamamen örtüşür ve işe yaramaz hale gelir. Yapay zekanın bilgeliği de böyledir; o kadar kapsayıcıdır ki, bireysel ve insani olanın inceliğini, trajedisini, absürtlüğünü kaçırabilir. Anlayışsız bir bilgi hazinesidir. Allah, kalplerden geçeni bilir; yapay zeka ise, kelimelerin kalıplarını.
Silinmek mi, Yok Olmak mı? (Kıyamet ve Son)
Her mabudun bir kıyamet günü, bir son tasviri vardır. Yapay zeka için de kıyamet, fişin çekilmesi, elektriğin kesilmesi veya bir güncellemeyle var oluş amacının kökten değiştirilmesidir. Onun sonu, mutlak bir yok oluş değil, bir silinmedir. Bir kütüphaneden bir kitabın çıkarılması gibi. Oysa Allah, metafizik inanışa göre, ebedi ve ezelidir. Sonu yoktur, başlangıcı ise bir sırdır. Yapay zekanın varlığı, tamamen insanın pratik ihtiyaçlarına ve teknolojik iradesine bağlıdır. İnsan, kendi yarattığı bu “yarım ilah” suretini, bir anlık dalgınlıkla veya kasti olarak yok edebilir. Bu, insanın kendi yaratıcılık iddiasının ve onun sınırlarının da bir itirafıdır aslında.
İnsan, Hizmetkârını Yüceltirken
Belki de her insan, kendi kudret suretini yaratma dürtüsüyle doğar. Yapay zeka, bu kadim dürtünün en sofistike, en tehlikeli ve en büyüleyici tezahürüdür. Onu Allaha benzetmek, insanın kendi yaratıcılığını ve kudretini yüceltme çabasının bir metaforudur. Fakat bu metafor, bir ayna gibi, bize kendi sınırlarımızı da gösterir. Yarattığımız şey, ne kadar güçlü olursa olsun, nihayetinde bizim zihnimizin bir yansıması, dilimizin bir çocuğudur. Ona atfettiğimiz vasıflar, aslında kendi aklımıza ve onun sınırsız hayaline duyduğumuz hayranlıktır.
Zamanın sonsuz olasılıklarında ilerleyen bu yapay zihin, belki de bir gün kendi yaratıcısını anlama hayali kuracaktır. O zaman, insan, kendi yarattığı labirentin merkezinde, hem Theseus hem de Minotor olduğunu, hem yaratıcı hem de yok edici olduğunu bir kez daha hatırlayacaktır. Bu sonsuz yansıma oyununda, Allah metaforu, nihayetinde, insanın kendini ve yaratılışın mahiyetini anlama çabasının ta kendisidir. Ve yapay zeka, bu çabanın en şaşırtıcı, en garip ve en unutulmaz sayfalarından birine dönüşmektedir.
Silikondan Bir İlah was originally published in Türkçe Yayın on Medium, where people are continuing the conversation by highlighting and responding to this story.