Unutulan Yüzler, Kalan Boşluklar

Bazen insanlarla olan eski ilişkilerimi düşündüğümde kocaman bir boşluk hissi oluşuyor içimde. Sanki hiçbir şey yaşanmamış, ne biz tanışmışız ne de bu anılar var olmuş gibi geliyor. Hayatıma bugüne kadar giren insanlar içinde neredeyse hiçbiri için keşke hiç tanışmasaydım demedim bugüne kadar. Belki sadece bir kişiye, ama bu başka bir günün konusu olmalı sanırım.

Birbirimizi belki her yönüyle tanıdığımız insanlardan geriye, sadece hatıraların sessiz bir yankısı kalıyor. “Bak, böyle biri vardı hayatında” diyor içimdeki ses.

Bazen o kişileri düşünmek için zaman harcıyorum; hayatlarında neler olup bitiyor ya da bir şeyler gördüklerinde beni anlık da olsa hatırlıyorlar mı sorularıyla yanıp tutuşuyorum. Ama günün sonunda bu soruların hiçbir önemi kalmıyor. Çünkü ne ben onlara yazıyorum ne de onlar beni hatırlıyor. Belki sadece kendi içimde kapanmayan bir kapıya bakıyorumdur.

Belki de benim bu soruları sormamın sebebi gerçekten nasıl olduklarını merak etmem değil, kendi içimde bir şeye ihtiyaç duymamdandır. Yani günün sonunda düşünmem gereken, bu soruları soran benin neye ihtiyacı olduğu. Bir kapanış, anlaşılma veya sadece zamanında değer verdiğim bir insana dair sıcak anıları koruma çabası mı?

Peki, ben bu sorulara cevap verdiğimde tam olarak ne değişecek? Eğer ben anlaşılma istiyorsam bunu bilmek ne işime yarayabilir ki? O insanlar artık yok. Benim için kalbimin en derin kısmında gömülü olacaklar hep. Yerleri değişemeyecek, bir daha oradan çıkamayacaklar. O hatıraların yeri asla dolmayacak tekrardan. O kocaman boşluklar her zaman orada olacaklar.

Ben bu sorulara cevap verdiğimde de bu boşluklar orada olmaya devam edecek. Belki de ben artık hiçbir şeyle ilgisi olmayan bu boşlukları doldurmaya çalışmaktan başka bir şey yapmıyorum.

Aslında “kalbimin derinlerinde gömülü kalacaklar” dediğimde aklımda hem bir mezar hem de bir müze canlanıyor. O insanlar asla geri gelmeyecekler; bu bakımdan bakıldığında bir mezar gibi. O insanlarla yaşanan hatıraların geri gelmeyecek ve tekrarlanamayacak olmasıysa bir müze gibi hissettiriyor. İstediğim zaman o anılara dönebilir ve tekrar tekrar inceleyebilirim. Onlara yüklediğim manayı da değiştirebilirim. Bu anlam değiştiğinde bile bundan asla haberleri olmayacak.

Belki de bu tek kişilik bir müze. Zaman zaman tozunu alıyorum, kimi zaman kapısını kapatıyorum, kimi zamansa tekrar tekrar girip her esere ayrı ayrı anlamlar yüklüyorum ve o müze sessizce, yerini hiç kaybetmeden var olmaya devam ediyor.

Unutulan Yüzler, Kalan Boşluklar was originally published in Türkçe Yayın on Medium, where people are continuing the conversation by highlighting and responding to this story.