Doğru Olmak Neden Yetmiyor?
AI-Generated
Doğru Olmak Neden Yetmiyor?
“Ben doğru olanı yapıyorum.”
Kariyerde, ilişkide, arkadaşlıkta, ekip çalışmalarında…
Bu cümleyi hepimiz en az bir kez kurduk. Ama hemen ardından gelen soru hep aynı:
“Peki neden hiçbir şey değişmiyor?”
Çünkü doğru olmak bazen işe yaramaz.
Hatta daha kötüsü, doğru olmak bazen yalnız bırakır.
Doğru Olmanın Bedeli
Kurumsal hayatta doğruyu söylemek çoğu zaman cesaret değil, “uyumsuzluk” olarak etiketleniyor.
Sistemin içinde ses çıkarmak kolay değil. Eğer uyumluysan, sistem seni sever. Ama sistemi sorguluyorsan, çok geçmeden “zor biri” ilan edilirsin.
Bir fikir toplantısında adaletsiz bir karara itiraz edersin, sessizlik olur.
Bir e-postada yanlış giden bir süreci düzeltmek istersin, pasif-agresif bir cevap gelir.
Bir arkadaşına dürüstçe “bence bu doğru değil” dersin, birden araya soğukluk girer.
Çünkü çoğu zaman insanlar doğruyu duymak değil, onaylanmak ister.
Sen doğruyu söylediğinde onların aynasını sarsarsın.
Ve kimse, kendine başka bir açıdan bakmak istemez.
Kurumsal Hayatın Görünmeyen Kuralı: Sessiz Kalırsan, Rahat Edersin
Ofis koridorlarında görünmez bir kural vardır:
“Sessiz kalırsan, daha az zarar görürsün.”
Ama sen sustukça yanlışlar kök salar.
Bir noktadan sonra sistem, sessizliğe alışır;
doğrular ise “uyumsuz” etiketiyle arka plana itilir.
Oysa kimse şunu konuşmaz:
Sürekli susan bir ekipte gelişim olmaz.
Sürekli baş eğen bir kültürde ilerleme olmaz.
Ama sen konuştuğunda, o koltuklar geriye yaslanır, yüzler asılır, ortam buz keser.
Çünkü sistem; eleştiriden değil, konfordan beslenir.
Doğruların da bu konforu tehdit eder.
“Senin Doğrun Fazla Parlıyor” Sendromu
Bir noktada şunu fark ediyorsun:
Doğru olduğun için değil, fazla doğru olduğun için dışlanıyorsun.
Çünkü yanlışların arasında doğru durmak, fazla görünür kılıyor seni.
Ve sistem, fazla görünür doğruları sevmez — çünkü gölgeleri hatırlatır.
Bir ekip toplantısında “neden” diye sormak bile fazla gelir bazen.
Bir raporda eksik gördüğün bir noktayı düzeltmek, “mükemmeliyetçilik” etiketiyle damgalanır.
Kısacası, doğru olmak değil, “fazla doğru görünmek” batırır seni.
Ama belki de sorun doğruda değil, sistemin ışığa tahammül edemeyişindedir.
İlişkilerde ve Arkadaşlıklarda Doğru Olmak
Sadece işte değil, sosyal ilişkilerde de bu döngü var.
Bir arkadaş grubunda biri dedikodu yapar, sen katılmazsın.
Sadece susarsın — ama o sessizlik bile fazla gelir.
Çünkü grubun akışına ters yüzmüşsündür.
“Biraz kasıntı bu.”
“Ciddiye alma ya, şaka yaptık.”
“Sen de çok düşünüyorsun.”
Oysa sen sadece doğruyu yapmaya çalışmışsındır.
Ama doğru olmak, bazen akışa uymamak anlamına gelir.
Ve insanlar genellikle akışa uymayanları dışlar,
çünkü onların varlığı bile bir aynadır.
Doğruluk ve Yalnızlık Arasındaki İnce Çizgi
Bir süre sonra insan kendini sorgulamaya başlar:
“Ben mi fazla hassasım?”
“Belki de gerçekten abartıyorumdur.”
“Doğruyu söylemek yerine susmak daha mı kolay?”
Bu sorular bir süre sonra iç sesi bastırır.
Ve fark etmeden sessizleşirsin.
Ama içten içe de şu gerçeği bilirsin:
Susarak rahatlamak, yanlışla ortak olmak demektir.
Doğruluk, seni kalabalıklardan ayırabilir.
Ama en azından aynaya baktığında kendini kaybetmezsin.
Doğru Olmak Yetmiyor; Zaman, Zemin ve Denge Gerek
“Her doğru, her yerde işe yaramaz.”
Bu cümle acıdır ama doğrudur.
Çünkü bazen doğruların etkisi, onların nasıl ve ne zaman söylendiğine bağlıdır.
Doğruyu yanlış bir zamanda söylersen, savunma duvarına çarpar.
Doğruyu yanlış kişiye söylersen, tehdit gibi algılanır.
Ve doğruyu yanlış tonda söylersen, kibir gibi duyulur.
Dolayısıyla mesele sadece dürüstlük değil, duygusal zekâ da gerektirir.
Çünkü bazen en büyük doğruluk, sessizce sabretmekte yatar.
Bazen bir şeyi dile getirmek değil, yaşayarak göstermek daha etkili olur.
Toplumun “Doğru” Algısı Bozuldu
Ne yazık ki toplum olarak da doğruyu takdir etmek yerine,
“kime göre, neye göre doğru?” demeyi öğrendik.
Bu, bir çeşit savunma mekanizması.
Çünkü herkesin kendi çıkarına göre şekillenmiş minik doğruları var.
Mesela biri vergi kaçırır, “herkes yapıyor” der.
Biri trafikte kırmızıda geçer, “boş yoldu” der.
Biri işte torpil yapar, “ben olmasam o da yapardı” der.
Doğru olmak artık bir ahlaki ilke değil,
kime göre olduğuna göre şekil alan esnek bir kavram haline geldi.
Doğru İnsanların Sistemdeki Yeri
“Doğru yaptım ama dışlandım.”
Bu cümle bugün binlerce insanın ortak hissi.
Çünkü sistem, uyumlu insanları alkışlar;
ama sorgulayanları, hatırlatanları susturur.
Ama aslında sistemin çarkını döndürenler,
hep o sessiz ama direnen doğrulardır.
Çünkü doğrular, sistemin hatırlamak istemediği şeyleri hatırlatır:
Vicdanı, adaleti, samimiyeti.
Evet, doğru insanlar yorulur.
Ama yanlışların arasında en çok ihtiyaç duyulanlar yine onlardır.
Doğru Olmak Zor, Ama Yanlışa Katlanmak Daha Zor
Doğru olmak bazen seni yalnız bırakır, evet.
Ama yanlışlara katlanmak, seni kendinden uzaklaştırır.
Ve bir noktadan sonra yalnızlık, yanlış bir topluluğun içinde olmaktan daha huzurlu hale gelir.
Çünkü en sonunda insan şunu fark eder:
Doğru olmak, bazen başkaları için değil, sadece kendi iç huzurun için gerekir.
Doğru Kalmak Cesarettir
Bu yazıyı yazıyorum çünkü biliyorum;
birçok kişi “doğru olanı” yaptığı için dışlanıyor, yoruluyor, sessizleşiyor.
Ama yine de pes etmemek gerekiyor.
Çünkü doğruluk, bir sonuç değil, bir yönelimdir.
Bir duruştur.
Ve her zaman alkışlanmasa da, kendine dürüst kalmak hâlâ en değerli şeydir.
Belki de mesele şudur:
Doğru olmak değil, doğru kalabilmek önemlidir.
Sistem değişmese bile, sen değişme.
Çünkü bir gün herkesin sustuğu yerde,
bir doğru ses bile dünyanın yönünü değiştirebilir.
Yanlışlar Arasında Doğru Kalmak was originally published in Türkçe Yayın on Medium, where people are continuing the conversation by highlighting and responding to this story.