Sanki herkes kusursuzmuş da kusur yalnızca bende kalmış gibi
Yıllar evvel “Ömür Hanım’la Güz Konuşmaları” nı dinlemiştim bir yerden. Öylesine sevmiştim ki gidip hemen kitabı almıştım. Defalarca kez okumuştum o şiiri ve tabii sonrasında diğerlerini de.
Şiirleri yeni yeni sevmeye başlıyordum ve bakarsanız o zamanlar ilk kez aşk acısı çekiyordum. Belki de bundan tanışmıştım Şükrü Erbaş’la, Hasan Hüseyin Korkmazgil’le ve şiirlerle. Sonrasında da pek aşkla veyahut diğer tüm gönül işleriyle rastlaştığım söylenemez. En azından, “hayırlı” denilen kısmıyla.
Oysa arzularım seslenir kimi zaman bir iskemlede, kimi zaman şen barda ve kimi zamansa bir kaldırım taşında. “Onbeş” numaralı ağacın gölgesinde. Gece, gündüz ve hatta dolunayda.
Her gece kafamın içi panayır yerine döner. Koca koca insanlar, geçmiş hatalar, gelecekte olacak olanlar ve çoktan geçip gitmiş olması gerekenler.
En küçük bir ricada bile içimde bir yorgunluk büyür. Sanki herkes kusursuzmuş da kusur yalnızca bende kalmış gibi. Bir tek benim semalarım parçalı bulutlu gibi.
Diyarlarım öksüz ve sanki çileli. Göğsümün üstünde salınan bir öküz var ve adı belki kurtuluşum. Bilen yok.
Düşüncelerim bazen öyle sarıyor ki bedenimi, dikenleriyle hareket ettikçe kanatan sarmaşıklar gibi. Hem fikrim var hem fikirsizliğim; ikisi de aynı hızla yaralıyor kendimi.
Kulaklarım acı masallar okuyan bir kara sinek, damağımda kalan mayhoş şarap ve kanımda dolaşan zemheri. Yıllar önce tanıdığım kadınlardan kalan tortular, yenilerinden eksilen umutlar…
Yeni arkadaşlıklardan kaçındıklarım, eski dostluklarımdan bir türlü sakınamadıklarım. Yazmayı sevip de yazamadıklarım, sevip de kimseye anlatamadıklarım.
Gece başımı koyduğumda bir müzik başlar. Ya da tam şu satırları yazarken bile nefesimi daraltan bir şeyler var. Aldığım nefes ciğerlerime dolmuyor, gözüm kararıyor. Sanki göğsümün içinde biri bağırıyor ama benden başka kimseler duymuyor.
Sahillere kadar uzanıyor ruhum, maviliklere ve çiçeklere. Gökyüzü kadar geniş geliyor bazen ufkum ve alabildiğince serin ya da varabildiğince derin. Farklı renkler kaplıyor gönül çiftliğimi ya da uzak diyarlara kadar taşınıyor küçücük hayallerim.
Sabahları üzerime çöken çirkin bir sevimsizlik var. Nasıl anlatsam; soğuk, tıpkı ayaz gibi. Bir pus çöker ya da bir grilik… Ne bileyim, en basitinden Ankara gibi bir sevimsizlik bendeki işte.
Sabahlar, lise yıllarımın yokuşu gibi gelir bazen bana. Daha yarı uykuluyken boğazıma tıkanan o kötü kahvaltı, eski Abdi’de Ahmet’i beklerken duyduğum o küflü, nemli ve bir türlü aklımdan gitmeyen çirkin koku… Hepsi birleşir, sabahın sevimsizliğine karışır.
Geceleri başka bir ben olur. Gökyüzü gelir bana, yaklaşır ve omuzlarıma biner. Aydınlık ve ferah gelir bana bu güller ve günler. Omuzlarımdan aşağı yağar yağmurlar ve sel akar damarlarımda. Gece bazen sarar beni, bir anne gibi. Ağlar sırtıma ve gözyaşları birer yangın seli.
Karanlık aşk gibi dolanır bana zaman zaman. Sinsi bir şekilde yaklaşır ve anlatır en güzel yalanlarını ve düşlerimi. Bir sevgili gibi sokulur tüm güzelliklere ve sarar onları birer birer sanki hiç aydınlık görmemişler gibi.
Geceleri uyanık güvercinler, öfke dizeleri getirir bana. Ruhumu boğan ve daima beni anlatan; en güzel yazılar, geceleri yazılır. Bir parça akar yazılarıma ruhumdan ve birkaç şey daha kırılır her yazdığımda, ruhumda. Duygular akar ırmaklarımda ve sel olur kıyılarım.
Gün aydınlanırken umut dolar şiirlerime ve kimi zaman yalnızca zehirli bir sigara dilenir ciğerlerim. Sorsanız anlatmak isterim; ama sabah olsa da aydınlansa der benim karanlık arzularım.
Gündüz veya gece, vedalar hep yarım kalır bende. İstesem de istemesem de. Şiirlerim ve yazılarım asla tamam hissettirmez gönlüme, aşklarım da. Yarım gelir bütün yaşanmışlıklarım hatta daha çokmuş gibi gelir asla görüp de yaşamadıklarım, yazıp da paylaşamadıklarım ve anlatıp da bir türlü bitiremediklerim.
Yazdıklarım, yazacaklarım, sohbetlerim, aşklarım, gecelerim ve gündüzlerim hep yarımdır benim. Bitmek bilmeyen birer düğüm, uzun boylu gece gibi. Gözümü kamaştıran ve en sevdiğim şafak gibi. Yarım gelir tüm söylediklerim ve asla bitmez benim istediklerim. Yazılarım gibi.
Yarım Kalan Gece Sohbeti was originally published in Türkçe Yayın on Medium, where people are continuing the conversation by highlighting and responding to this story.