Bir süredir yazmıyorum…
Lakin bunu tek bir sebebe bağlayamıyorum. Ne karanlık bir dönemden geçiyorum ne içsel bir çöküş yaşıyorum ne de “kendimi bulma” hikayesinin ortasındayım. Hayat fena gitmiyor, hatta çoğunlukla keyfim de yerinde. Günler akıyor, ben de içindeyim. Yazamamayı açıklayamıyor olmam, belki de yazmamamın asıl nedeni.
Yazabilirim artık. Bunu biliyorum…
Eskiden yazmak bir ihtiyaçtı, içimde biriken bir şeyler taşar, bir yolunu bulup dökülürdü. Şimdi öyle bir baskı yok. Yazmak artık bir zorunluluk değil, bir seçenek. Belki de bu yüzden elim gitmiyor. İnsan bazı şeyleri yapabildiğini fark ettiğinde, onlara eskisi kadar tutunmuyor. “Yapabilirim” demek, bazen “yapayım” demekten daha rahatlatıcı oluyor.
Bir noktadan sonra şunu fark ediyorum. Yazma konusunda içimde çözemediğim bir şey var.
Adını koyamıyorum, sınırlarını da. Ne tam bir isteksizlik ne de bilinçli bir uzaklaşma. Yazabilirim ama yazmıyorum, istemediğimden değil, neden istediğimi de bilmediğimden. Bu belirsizliği şimdilik olduğu gibi bırakıyorum. Belki de asıl mesele, bunu hemen netleştirme zorunluluğu hissetmemek.
Bazen düşünüyorum.
“Yazabiliyorum” demenin verdiği konfor, yazının kendisinden daha mı cazip geldi? Belki de artık yazmak değil, yazabilme ihtimali yetiyor bana. Bu biraz lüks, biraz da gereksiz bir rahatlık. Kendime kızacak kadar büyük bir sebep yok ama kendimi tamamen haklı da bulamıyorum. Bu arada kalmışlık hali, yazının önüne geçiyor olabilir.
Yaklaşık bir yıldır defalarca yazdım. Birçok başlık altında yazılar paylaştım. Fikirlerimi, gördüklerimi, içinde yaşadığım halin topluma değen taraflarını yazıya döktüm. Gidişatın iyi olmadığı yerleri, insanı zorlayan durumları, görmezden gelinen meseleleri kendi penceremden anlatmaya çalıştım. Dışarıdan bakınca hep olumsuz şeyler yazmış gibi duruyor olabilirim. Ama herkes mutsuzken ben mutluymuş gibi davranmayı beceremiyorum. O yüzden içimden gelen buydu. Tabii duygusal olarak yaşadığım güzellikleri de başlı başına etken olarak göz ardı etmemem gerekir. Belki de bu yüzden, içimdeki bazı cümleler şimdilik tükendi.
Bütün bunların ardından, yazmamak üzerine bu kadar düşünmek tuhaf geliyor. Ortada bir kriz yok, büyük bir kopuş da yok. Sadece durma hali var ama ben onu kurcalıyorum. Belki de asıl mesele yazmamak değil, yazmadığım bu zamanı fazla ciddiye almak.
Belki bu bir geçiştir.
Belki de gereksiz bir şımarıklık. İkisini ayırt edecek kadar ciddiye almadığım için yazmıyorumdur zaten. Ama şunu biliyorum, bu suskunluk büyük bir anlam taşımıyor, sanırım ben gereksiz bir anlam yüklüyorum.
Aylar önce “yazarsam ne olur” başlığıyla çıktığım bu yolun, bugün beni “yazamıyorum” noktasına getireceğini beklemezdim. Aynı cümle etrafında dolanıp, bu kez tersinden konuşmak tuhaf geliyor. Yazma ihtimalini sorgularken, şimdi yazamamanın kendisini kurcalıyorum.
Bunu yazıya döktüm, evet. Yazamamayı yazmak fikri tuhaf geldi. Belki derdimi ortaya attım ki dert, ortak bir hal olsun diye. Belki de sadece böyle bir not düşmek istedim. Anlatacak çok şey varken yazacak hiçbir şey bulamamak hali çok ironik doğrusu, ben de bu fikirlerimi buraya bıraktım.
Kim bilir, belki benim gibi bir durumda olan insanların sesi olur ve tıp literatürüne girecek bir tanımın öncüsü olurum. Mesela “tükenmiş amatör yazar sendromu.” Ne dersiniz bizde de olmasın mı böyle afili bir meslek hastalığı?
Yazabilmeyi yeniden becerebildiğim bir zamanda görüşmek dileğiyle.
Yazamıyorum! (Şimdilik…) was originally published in Türkçe Yayın on Medium, where people are continuing the conversation by highlighting and responding to this story.